Tarih, din, siyaset bir de futbol bizim memleketimizde istisnasız neredeyse belli bir yaşın üstündeki tüm vatandaşlarımızın uzman olduğu konulardır.
Uzmanlık derken şunu kastediyoruz
Siyaset, futbol, din ve tarih bizim insanımız için, bilgimiz olmasa bile her konuda fikrimiz olduğu için, aynı zamanda uzmanlık alanımız da olmaktadır.
Son dönemlerde eğer en çok dikkatinizi çeken şey bu dört konudan birisi üzerine yapılan konuşmalar veya tenkitler olmadı ise az sayıdaki hayret edilecek insanlardan biri oldunuz demektir.
Ya da içinizden geçenleri söylemek istemeyen veya söylenildiği zaman muhataplar kırılacak diye diline geldiği halde kendini tutan insanlardansınız.
Aslında olan biteni önemsemeyen ve bir üçüncü grup daha var ki belki dünya hayatında dillerini tuttukları için en kazançlı çıkacak olan da onlar olacaktır.
Onlar bize yaratılışın gereği ve fıtratın sesini unutulan bir hakikat olarak hatırlatmaktadırlar.
Onlar bize her şeyden haberdar olan Rabbimizden(cc) habersiz olmamak gerektiği hakikatini, iyiliği, merhameti hatırlatıyorlar.
Bunları hatırlamamızın ve hatırlatmamızın nedeni siyaset, futbol ve tarih bir yana İslam Dinini hayat kitabı olan Kuranı Kerim hakkında yani alanı olmayan konularda konuşanların her geçen gün hızla çoğalmasıdır.
Elifi görse mertek zannedecek kadar Din ve Kuran konusunda cahil olan birtakım kişilerin pek çok konuda olduğu gibi kendisinin din ve Kuran hakkında da söz sahibi olduğunun kabul edilmesini isteyen ama hiçbir konuda derinliği olmayan bir kuru kalabalık var piyasada.
Piyasa derken gazete ve televizyonları kastediyoruz. Çünkü toplum karşına çıkıp meşhur olmanın en kolay yolu artık bu iki mecra olmuş durumdadır.
Eskiden olduğu gibi yıllarca dirsek çürütüp milletimizin tabiriyle mürekkep yalamaya falan gerek tok artık.
Meşhur olmak için de yıllarca çalışıp yeni bir şeyler üretmeye de gerek yok artık.
Çık bir televizyon ekranına ya da yaz bir gazete köşesinde o ana kadar söylenmeyen absürt diye tanımlanan üç beş saçma sapan söz söyle, kısa yoldan meşhur olup gidersin.
Çünkü konu hakkında konuşması gereken belli başlı hocalara, âlimlere yer verilmemektedir.
Diğer taraftan haddini hududunu bilemeyen gafillerin etrafa saçtıkları pislikten korunmak amacıyla konu hakkında bilgi sahibi olanlar da seslerin çoğaldığı, ifadelerin laçkalaştığı ve hikmetin sesinin kısıldığı yerde, boşluğa konuşmayı söz israfı sayan hikmet ehli insanlar susmayı konuşmaya tercih ediyorlar.
Din konusu böyle olduğu gibi siyaset ve tarih konusu da maalesef böyle bir duruma getirilmiş durumdadır.
Hâlbuki toplumların tarihi, siyaseti de dini gibi tecrübeli insanlar eliyle ilerler.
Toplumların yaşadıkları tecrübelerden ders çıkararak, elde ettikleri bilgileri gelecek projeksiyonlarına yansıtmaları ancak bilginin getirdiği hikmetle akledebilen, vicdanı ile dünü ve bu günü tartabilen bilgili yöneticileri eliyle mümkündür.
İnsanlar geçmiş tecrübelerinden gerekli dersi çıkartamayan toplumların eskiyi tekraren yaşamaya devam edeceklerini acı tecrübeler sonrasında öğrenmiştir.
Ancak Türkiye siyaseti yabancı bir düşüncenin hayata geçirilmesi sonucunda sık sık yol kazalarına maruz kalmış olmasına rağmen, yerel değerleri yok etmek isteyen kültür emperyalizmi baskısıyla toplumumuz dini inanç ve milli ruhundan koparılarak tanınamaz hale getirilecek bir siyasal kültürün tesiri altında kalmaya razı edilmeye çalışılıyor.
Yüzyıldır inşa edilmeye çalışılan hastalıklı siyasi projenin, artık malul hale geldiğini gören siyasetçilerin rejimlerini ayakta tutabilmek ve muhaliflerini sindirebilmek için baskıya başvurmaktan çekinmemişlerdir.
FARKINDA MIYIZ?
Türkiye’de bu gün hemen herkesin şikâyetçi olduğu şu anki siyasi geleneğimizi, kültürümüzü ve toplumsal ahlakımızı şekillendiren eğitim sistemimiz bize, Cumhuriyetin ilk yıllarındaki baskıcı tek parti döneminden miras kalmıştır.
Tek parti döneminden sonra geçildiği söylenen CHP-DP çok partili sistemiyle devam eden kendisinden olmayanı ötekileştirici hatta düşmanlaştırıcı bu kötü miras reddedilmedikçe insanlar güvende olamayacaklardır.
Çözüm arayanlar için Abdülkadir Geylani Hazretlerinin "Bin harf bir araya gelip bir gemi olsa, mâna rüzgârı esmedikçe; Eşref-i Mahlûkat hakikat denizini geçemez" sözünü hatırlatmanın tam zamanıdır.