Bugünkü yazımıza da ‘selam duâsı’yla başlamayı borç biliriz.
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Efendim geçen ki yazımızda sihir ile mucizeyi ayırt edemeyen nasipsizlerden bahsetmiştik. Hz. Musa aleyhisselâm’ın âsâsından çıkan mûcizelere değinmiş, aynı zamanda maymun tabiatlılardan dem vurmuştuk. Devam edelim;
“Maymun, insanın yaptığı şeyleri yapar. Maymunun yaptığı insandan gördüğüdür.”
Taklit, gerçekte aslı hatırlatır ama aslında aslı gibi değildir. Tabi burada kimi taklit ettiğin önemlidir. Peygamberimiz aleyhissalâtu vesselâmı ve Allah dostlarını taklit etmek insanı kazançlı kılar. Taklit insan içindir ve insan da ‘En Güzel Rehber Peygamber’i taklit etmelidir. Ancak insan taklit yapacaksa, onu bir fikri maksada ve inanışa dayalı olarak yapmalıdır. Böyle yapmadığında tıpkı maymuna döner, etrâfındakileri kendine güldürür. Düşünmeden, akletmeden, fikretmeden yapılan taklitlerle insan, rûhânî boyutta bir ilerleme kat edemez, böyleleri dünyâda alçalır ve dahi ilerleyemez. Hakikat şu ki, düşünmeden araştırmadan yapılan şeyler gelişemezler, yerinde sayarlar. Bu husus farklı alanlarda da söz konusudur. Meselâ; eğitim ve öğretimde taklit şuurla, bilinçle neyi-kimi-nasıl ve ne yönünü taklit edeceğin önemlidir. Taklit sâdece duruş ve gerçek olmayan realiteleri içinde barındırmaz. Taklit yapılırken mutlaka araştırma ve inceleme olmalıdır ki amaca ulaşılsın. Taklidin kıymeti-değeri bilinsin. Bu hususta söylenecek söz çoktur ama biz bununla iktifa edelim.
“Maymun tabiatlı olan, insanı kâmil gibi yaptım zanneder. O inat yüzlü farkı nasıl bilecek?”
Basit fikirli, kötü tabiatlı, inatçı münkirler, kendilerini akıllı ve zeki sanırlar. Dahası kendileri ârif ve zekiler gibi davranırlar. Halbuki onlar aslında mânen kördür ve hakiki irfan ehlinin ise gerçekten gören olduğunu idrak edemezler.
“İnsanı kâmil yaptığını emre uyarak yapar. Âdi ve münâfık olan ise inat için. İnatçıların başına toprak dök.”
Kâmil bir insan Rabb’ine karşı yaptığı tüm ibâdetlerini sırf Cenâbı Hakk’ın rızâsı için hâlisâne bir şekilde yapar ama kötü tabiatlı münâfıklar ise başkalarına yaranmak veya bana da iyi desinler diye yaparlar. Halbuki Allâhu Teâlâ her işin nasıl yapıldığını, en âlâ şekilde gören ve bilendir. O kimin hâlisâne yaptığını kimin de taklitçilikle yalandan, sahtekarca yaptığını bilir. Maymunlar, hayvanlar arasında taklitçiliğiyle ünlüdür. İşlerini yalandan yapan münâfıklar tıpkı maymunlar gibi yaptıklarını kuru kuruya yalnızca taklitle yaparlar bu ise ancak riya olur. Önemli olan ihlastır. İhlaslı insanlar ne yaparlarsa, düzgünce yaparlar. Bunlar halk arasında da itibar ve hürmet görürler. Riyâkarlar da, bu sebeple onları taklit ederler. Doğru ve ihlaslı kişilerin işleri sürekli ve devamlıdır dolayısıyla onlar ölümsüzdür. Bunun tersi olanlara; ‘topraktan geldik, oraya gideceğiz, gerçeğini hatırlatmak için başına toprak dök’, deniyor.
“O münafık Hakk’ın emrine uyan müminlerle namaza gelir, ama onun namazı inat ve riyâ içindir.”
Münâfık da, aynı müminler gibi câmiye, cemaate gelir, durur. Cenâbı Hak kalplerin özünü ve kimin ne niyetle geldiğini bilir. Tabi o ahmak, bu fikri hiç düşünmez, halk bana iyi desin, iyilerle görüneyim de, ben de onlar gibi izzet göreyim, diye düşünür. Halbuki o bu riyâkar hâli ile kendisini rezil eder.
“Namaz, oruç, hac, zekatta müminler münâfıklarla yarışırlar. İbâdetlerde müminler gâlip, münâfıklar ise mat ve mağlupturlar.”
Mat satranç oyununda yenilmişin hâlini gösterir. Aslında namaz, oruç, hac, zekat içinde meşakkat barındıran zorlu ibâdetlerdir. Ama bunlar zorluğuna rağmen müminlere lezzet verir, zor gelmez. Ancak münafıklara bu ibâdetler ağır gelir bu sebeple onlar ‘mış gibi’ göründüklerinden, Hak katında yenilmiş riyâkar, zelil ve sahtekarlardır. Neticede bunlar azap içinde olacaklardır. Mümin ise, en zor şartlarda dahi duruşunu asla bozmayan, gayretli aziz ve gâlip olanlardır.
“Mümin olanlar için âkibet gâlibiyettir. Münâfıklar için ise âhirette mat ve mağlubiyet vardır.”
Yalancı, sahtekar, riyâkar insanlar için hem bu dünyâda yenilgi (mat olma), rezil olma hâli vardır yanı sıra da yaptığı bu çirkinliklerden dolayı bir de ahret azâbı vardır. Münâfığın icra ettikleri diğer insanlardan farklı olduğu hemen anlaşılır zira bunlar şer işleyen ve şerleri yayanlardır. Yaptıkları zâten genel kurallara uymaz. Bunlar son derece tehlikeli kişilerdir. Ama müminler gelince, onlar düzgün davranışlarıyla, hem dünyâda kazanırlar hem de ahrette.
Yüce ve Aziz olan Rabbimiz bizleri her dâim Hakk’ı Hakk bilip uyanlardan Hakk’ı aziz kılanlardan eylesin inşallah. Hayırlı, bereketli cumâlar diliyorum efendim.