Şükreden Bir Kul Olmayalım mı?

Sadık Küçükhemek
Yaratılışın ve hayatın manasını iyi kavramak lazım; bunu kavrarsak gerçek hayatı yaşamış oluruz. Bunun idrakinde olanlar bunu bilirler.

Süfli hayat indi hayattır, Bunda ne dünyanın meşru zevkleri vardır ve ne de yüce duygular vardır. İnsan psikolojisinin rencide olduğu bir hayat, hayat değildir. Bunu hayat bilmek, yaratılışın ve hayatın manasını bilmemek demektir.

Kâinatın yaratılışı, Allahın varlığının bir ispatıdır. Bunu kavrayabilmek için akıl sahibi olmak kâfidir. Akıl, insanı ma’rifetullah’a götürür. Marifetin zıddı inkârdır. Temiz akıl ise insanı Allah’ın razı olduğu kulların ondan razı olduğu noktaya götürür.

Tasavvufta, “ma’rifetullah”a, “seyr ilellah” (Allah’a seyr) denir. Allah’ın razı olduğu kulların ondan razı olduğu noktaya, “seyr billâh” (Allah’ta seyr )denir.

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır, Âl-i İmran Sûresi’nin 190. ayetinin tefsirinde “seyr ilellah” noktasına gelebilmek için akıl sahibi olmak kâfidir; ama “seyr billâh” noktasına gelebilmek için temiz akıl sahibi olmak gerekir, demektedir.

Temiz akıl sahipleri, kâinatın yaratışlında Allah’ın kudret ve azametini, celalini, yüceliğini ve iktidarını görür ve ona göre hareket eder. Hayatı buna göre anlamlandırır.

 Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz söz konusu ayet-i kerime nazil olduğu zaman gözyaşını tutamamış ve seccadesi ıslanmıştır.

Elmalılı söz konusu ayet-i kerimenin tefsirinde şu hadiseyi nakletmektedir: Abdullah b. Ömer (r.a.) hazretleri demiştir ki, “Hz. Aişe’ye, Resulullah’dan gördüğün şeylerin en şaşırtıcısını bana haber ver.” dedim. Bunun üzerine ağladı ve uzun bir müddet ağladı da sonra dedi ki: 'Onun her işi şaşırtıcı idi. Bir gün bana geldi, yorganıma girdi hatta cildini cildime dokundurdu, sonra da buyurdu ki, ‘Ey Âişe, bu gece bana Rabbime ibadet etmek için izin verir misin?’ Ben de, ‘Ey Allah’ın Resul’ü, ben senin yakınlığını severim, isteklerini de severim, izinlisin.’ dedim. Kalktı, odadaki suibriğine vardı, abdest aldı, suyu çok da dökmedi, sonra namaza durdu, Kur’an okudu ve ağlıyordu. Sonra iki elini kaldırdı yine ağlıyordu. Hatta gözyaşlarının yeri ıslattığını gördüm. Sonra Bilal geldi, kendisine sabah namazını bildiriyordu. Baktı ki ağlıyor. ‘Ey Allah’ın Resul’ü, dedi, Allah Teâlâ senin geçmiş ve gelecek günahını affetmiş olduğu halde ağlıyor musun?’ Ey Bilal buyurdu, ‘Efelâ ekûnu abden şekura’ şu halde ben şükreden bir kul olmayayım mı?” Bundan sonra buyurdu ki, “nasıl ağlamayayım, Allah Teâlâ bu gece şunu indirdi: ‘İnne fi halkıssemavati ve’l arz…’ (Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelip gidişinde selim (temiz) akıl sahipleri için gerçekten açık, ibretli deliller vardır. (Âl-i İmran:190) Resulullah bunu söyledi, Sonra da ‘Veylün limen gareeha velem yetefekker fîhâ’ Vay bunu okuyup da, bu konuda düşünmeyene! Diğer bir rivayette, “veylün limen lâkehâ beyne fekkeyhi velem yeteemmel fî hâ’ Vay bunu çeneleri arasında çiğneyip de bunda düşünmeyenlere!” buyurdu.

Temiz akıl sahibi olabilmenin iki yolu vardır: birincisi, Beşikten itibaren Allah ve Resul’ün terbiyesi ile yetişmek. Resul-i Ekrem şöyle buyurur: “Rabbim beni terbiye etti, terbiyem ne güzel oldu. İkincisi, haram lokmadan uzak durmaktır.” Resul-i Ekrem şöyle buyurur: “Haram lokma ile beslenen vücut ateşe en layık vücuttur.”

Bu durum karşısında şükreden bir kul olmayalım mı?

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.