Sedat Balkanlı

Recep Çınar

Konyaspor’un ilk defa birinci lige yükseldiği kadroda yer almış ve yeşil-beyazlı ekibe iki sezon hizmet vermişti.

Takım arkadaşı “Senfoni Metin”le birlikte Gaziosmanpaşaspor’dan transfer etmiştik. 20 yıl önce Konya’ya geldiğinde tanıdım kendisini. Fidan gibi bir çocuktu. İnce ve uzundu. Ve de çok girişken, tam bir İstanbul çocuğuydu.
Hep acelesi vardı.
Konuşurken, yemek yerken, yürürken, top oynarken, sanki bir yerlere yetişecekmiş gibiydi. Aynı zaman da neşeli, ortalığı kaynatmasını bilen, arkadaşlarına olmadık şakaları yapan bir yapısı vardı Sedat’ın.
Ben ona “annem ölsün Sedat” ismini takmıştım.
Çünkü, konuşmasının 3 kelimesinden birisi “annem ölsün”  olurdu. Zaman zaman kendisini uyarırdım “annenin üzerine yemin verme” diye. Konyaspor’da oynadığı iki yıl boyunca inanılmaz bir dostluk kurulmuştu aramızda.
O yıllarda  Konyaspor’u adım adım takip ederdim. Muhabirlik yaptığım dönemlerdi. O zamanlar futbolcu-gazeteci ilişkisi de çok farklıydı. Bugünkü gibi mesafeli değildi. İç içe bir durum söz konusuydu. Sıkıntılarını ve en önemli sırlarını bile benimle paylaşır, sorunlarını birlikte çözmeye çalışırdık. Sedat Balkanlı’da bu oyunculardan birisiydi.
O dönemin Konyaspor’un da Hayati Palancı, Suat Kaya, Bahattin Güneş, Sinan Bayraktar, Cemal Gürsel Menteşe, Rizeli Osman ve Allah rahmet eylesin Kayhan Kaynak iyi anlaştığım futbolculardan bir kısmıydı.
Tabiî ki Sedat’da.
Konyaspor yönetimi, teknik direktör Zoran Çolakoviç’i getirmişti takımın başına. Ve Konyaspor’un ilk defa yurtdışında, yani Yugoslavya’da kamp yapması gündeme gelmişti. Çolakoviç bağlantıları yapmış ve yeşil-beyazlı ekibin Yugoslavya’da kamp yapması kesinleşmişti.

Kamp kadrosunun içinde Sedat Balkanlı’da vardı. Ben ve Mehmet Yenikaynak’da gazeteci olarak kafileye dahil olduk. Yanlış hatırlamıyorsam 15-20 gün kamp yapılmıştı Yugoslavya’da.
Gırgırın ve şamatanın bol olduğu bir kamp dönemiydi. Kamp yaptığımız yer ilginç bir yerdi. Sporcu, özellikle de futbol takımlarının asla kamp yapmaması gereken bir yerdi. Çünkü, eğlence merkezlerinin bol olduğu  bir yerdi. Dahası istismara açık bir ortamdı.
Çalışmalar ve hazırlık maçları tempolu geçtiği için futbolcuların iyi dinlenebilmeleri için yat saatleri de haliyle erken oluyordu. Bu durum futbolcuların hoşuna gitmiyordu, ama yapacakları da başka bir şey yoktu.
Ancak, bazı uyanık futbolcular, bu yasağı deliyor ve otelin de içinde bulunduğu eğlence merkezlerine gidiyorlardı. Bir akşam yemeğinden sonra Zoran Çolakoviç, “gel seninle dolaşalım” teklifinde bulunmuş ve dolaşmaya çıkmıştık. Futbolcuların yatakta olması gereken bir saatti. Ancak, 5-6 futbolcuyu suçüstü yapmıştık. İçlerinde Sedat Balkanlı’da vardı. İstirahat yerine diskoya inmişlerdi. Zoran Çolakoviç bozulmuştu, ama belli etmemek için bana dönerek “olur, olur genç bunlar” diyerek meseleyi geçiştirmek istemişti.
Suçluluk duygusuyla başını öne eğen Sedat, Zoran Çolakoviç’e “Hocam arkadaşları ben getirdim, ceza vereceksen bana ver” demiş ve karakterli bir kişiliğe sahip olduğunu da göstermişti. Arkadaşlarını değil, kendini ateşe atmıştı.
Öyle de yiğit bir kişiliği vardı Sedat Balkanlı’nın.
Dile kolay tam tamına 12 yıl hayata tutunmak için insanüstü bir çaba göstermiş, çaba göstermişlerdi eşi Şükran Balkanlı ile birlikte.
Canları can vermişti…
Ama olmadı işte ne bileyim…
Sadece uzatmaları oynadı…
Maç bitti ve gitti.  
Acılarını da bırakarak…
Yolun açık olsun Arnavut Sedat…
Mekanın da Cennet.
***
Dün iki acıyı birden yaşadım. Mahalleden de bir ölüm haberi geldi. Dediler ki “Yüksel vefat etti”.  Gençti Yüksel. Onun da mekanı cennet olsun. Yüksel’de Sedat gibi 45’indeydi. Yaradan, Yüksel’e rahmet, geride kalanlarını da sabır versin.