“[Ben oraya iyilik olsun insanlara bir şeyler anlatayım, onlarla muhabbet edeyim niyetiyle her gün gidip orada oturmuştum. Farkında olmadan orada insanların toplanıp birbirleriyle didişmesine kuru-kuru tartışıp birbirlerine hakarete varan sözler söylemelerine sebep oldum. “Keşke oraya gitmez olaydım.” Aslında olayı kimse benden bilmiyor. Hatta benden bilinecek bir durum da yok zaten. Çünkü herkes benim iyi niyetli (ki zaten gerçekten öyle) bir şeyler yapıp hayırlı faydalı bir şeyler yaptığımı söylüyorlar. Fakat hiç kimseye bir şey söylemeden içimden kendi kendimle mırıldanarak: “Evet benim burada bulunmam bu işe sebebiyet veriyor...vs. dedim. (....... vs.)]”
Cenabı Allah bu dünyayı sebepler dünyası olarak yaratmıştır. Hiçbir olay, hiçbir enerji, hareket vs. tek başına yaratıcı bir güce sahip değildir. İllallah. Ancak Allah böyle bir güce sahiptir.
Dolayısıyla biz insanlar, istemeden farkında olmadan çok olumlu hayırlı olaylara sebep olabileceğimiz gibi, çok kötü olumsuz olaylara da sebep olabiliriz.
Televizyonda ya da YouTube’da tartışılan veya anlatılan yanlış bir din bilgisi ve algısının ne gibi bir kötü sonuçlara sebep olduğu keşke bir görünüp bilinseydi.
Bilselerdi insanlar onları dinleyerek nasıl sünnet hadis düşmanı oluyorlar. Bilselerdi onları dinleyerek nasıl dinden imandan soğuyup; yalancı, cıvık, sulu, şaklaban cübbeli’lerden nefret ediyorlar. Dolayısıyla dinden soğumalarına zaten fırsat arayanlara siz sebep olup fırsat verdiniz.
Bunun olumlusu olan misaller de var. Mesela; Erbakan Hocamızın devlet içinde, iktidar düzeyinde atmış olduğu adımlar Siyonizm’in planlarının 50 yıl gerilemesine sebep olmuştur. Siyonistler şimdiler de yapılan her yanlıştan cesaret alıp Gazze’nin işgaline sebep olmuştur.
Yine siyasal bir yapılanma durumundaki teşkilatların Olumlu ya da olumsuz etkileri sebep oldukları farklı olaylar vardır. Hele-hele devlet olarak dünya ölçeğinde, yerine göre mazlum milletler nezdinde, yerine göre toplumsal fikirler ve algılar seviyesinde her türlü kültürel yönetimsel değişimlere sebep oluştururlar. Bunun için eski insanlar “Sebep Ey” diye ser levha yazmışlar.
Sebep oldu/oluyor veya olacak diye Hak terk edilmemelidir. Ayrıca bilinmelidir ki; sizin bir kalabalık olarak (diğerlerine göre az) bir yerde gözükmeniz, toplanmanız melekler nazarında nelere-nelere sebep oluyor.
Bir de yaptığınız herhangi bir iş kötülüğe sebep oluyor, siz de bunu ısrarla ve inatla hatta gavurluğa varacak şekilde sürdürüyorsanız bu başka bir şeydir. Bu Haccac Olmaktır. Haccac-ı Zalim namaz kılıyordu, ama boşuna kılıyordu. Hariciler kur'an'ı ezberleyip okuyorlardı ama boşuna okuyorlardı. Dünyada birçok kafir var, ama Allah'ın düşmanları Yahudilerdir. Kur'an'ın hemen girişinde Fatiha’da Allah’ın gazabına uğramış Yahudiler ile sapıklığa düşmüş Hristiyanlardan sığınmayı öğretiyor, Allah. Neden? Çünkü Yahudiler Allah'a akıl vermeye kalkışıyorlar. Hristiyanlar da Allah'a din öğretmeye kalkışıyorlar. Allah'a rağmen din!?. Allah'ın ekmeğini yiyip, yarattığı vücuduyla, yarattığı dünyasında kâfir nefislerinin-şeytanın kılıcını sallıyorlar. Hem de üstelik sözde Allah adına "O bilmez biz biliriz.” edasıyla veya bizzat böyle diyerek...
(Siz): “Tövbe edemiyorsanız; bile günaha devam etmeyi bırakın, zulmü terk edin! Firene basın, hızı kesin şeytana mesafe koyun!”
Malesef İslam dünyasında da birçok hocanın kaderi bu olmuştur. Kendi kazdığı kuyuya kendi düşmüştür. Yahudileşme temayülü ‘nü yazıp kendisi aynı kuyuya düşmüştür.
(Biz): “Sen iyiliğe sebep ol şerre sebep olma, şerre sebebiyet verecek hal ve tavır içinde olma! Senin yüzünden bir kişinin günaha girmesi sana ceza olarak yeter. Halbuki Sehl bin Sait (ra) Hayber gazvesi günü Rasülüllah (sav)nin şöyle buyurduğunu rivayet ediyor: “Bu sancağı yarın öyle bir kimseye vereceğim ki Allah Fethi onun iki eliyle Müyesser kılacaktır. O kimse Allah ve resulünü sever. (Ey Oğul!) Allah'a yemin ederim ki senin sayende Allah'ın bir tek kişiye hidayet vermesi senin için kırmızı develerin olmasından daha hayırlıdır.” Ali olma dileğiyle...”