Şeb-i Arûs ve Saygınlığımız

Ahmet Güldağ
30 Eylül 1207 tarihinde Afganistan’ın Belh şehrinde doğan büyük mütefekkir Mevlâna Celâleddin-î Rûmî hazretlerinin her an unutmayıp âşık olduğu Mevla’sına kavuştuğu gece olan ve düğün günü hatta “Leyletü'l-Arus" olarak da adlandırılan her yılın 17 Aralık günü gecesi ihtifal töreni anısı olarak yapılan “Şeb-î Arûs”un 736. Yıldönümünde…
Her yıl yapılanlardan daha saygılı ve ileri gidileceği yerde gerekli huşu saygısı maalesef görülememekte.
Konuşmacılar olarak onun hayat ve felsefesini yerinde ve hakiki olarak ortaya koyabilecek yapabilecek âlim ve ilim adamları yerine…
Siyaset adamları ve bazı kültür kurumlarının üst ilgilileri sazı ellerine alırcasına kürsüde onun hayat ve değeri üzerinde beyan verseler de.
 Kişilikleri dolayısıyla konuşmalar yapması birazda siyasi ve diğer işlem reklamına girmekte diye düşünüyorum.
Gerek konu ettiğim ilk konuşmacıların geliş gidiş ve konuşma arasında yapılanla…
Müzikle başladığımız bölüm olan Sözde ilâhî –mi şarkı mı?!- okuması adı altında sanatçılığına toz konduramam ama aynı muhteremin devamında ısrar ve bu muhteremin huşu içinde anılmasının zedelemesine sebebiyet veren davranışları olarak…
Sahneye gelirken ve her okuma sonu eğilme selamıyla alkış toplaması düsturunda kendisini de, alkışlayan izleyicileri de hoş karşılayamamaktayım.
Bunu yıllardır belirtirim ama kim dinleye!
Dahası da var Semazenlerin post hizasına geldiklerinde eğilip selam verişini, kendilerine yapılmış sayan izleyicilerin ikaza rağmen alkış tutmaları neyin nesi ki?
Gerçi dün yapılan tören köşe yazımımı gazeteye gönderdiğimden sonra olmasıyla tam bilemeyebilsem de olanların ayniyle vaki olacağından şüphem yok. Yinede gelecek yazımda anlatabilirim inşallah.
***
Neden hoş karşılayamıyorum?
Bazı yazarlarımızın kendileri yaşamı içinde olanları bilemeyip tespit ettikleri yanlış yıl ve oluşumları anlatmaları yerine.
Önce yıllar evveli ve yaşamımda bizzat yapılan anma gün ve gecelerini sunayım sizlere.
***
Bazılarının deyim diye ortaya attıkları gibi Hz. Mevlânâ’nın “Vefatımdan sonra her yıl o gün beni anın” dediği mealinde yazıları olsa da!
Yine o büyük mütefekkir in şu sözleri bunu hiçte yansıtmamakta üstelik onun zamanında Semâ bile yapılmış olmamaktadır.
“Ölümümden sonra mezarımı yerde aramayınız. Bizim mezarımız, âriflerin gönüllerindedir. Hak Teâlâ beni aşk şarabından yaratmıştır. Ölsem, çürüsem bile, ben yine o aşkım.”
Evet, aslında onun zamanında ne Semâ nede Mevlevîlik düsturu olmamış olduğu tarihi yazılımlardan da anlaşılmakta.
Ancak bu törenlerin yapılması karşısında olduğuma kanaat getirmeyin. Hem onun bizlere sunduğu ulvî ve yüksek görüş ile mesnevisinin yaşatılması yanında Konya için Turizm kazancıda olmasından dolayı desteklemekteyim ama. O gün için verilmesi gereken saygı içinde olmak yoluyla.
***

Selçuklu devrinde ki, vefatı sonrası şehrin ileri gelenlerinden bir Mevlâna aşığı, Pir’in oğluna “Bir Mevlevî dergâhı” kurulmasını teklif ile icazet istemiş.
Bir müddet sonra onay alarak kurulan bu dergâh. Mevlâna’nın sağlığında çarşıda gezerken bir kuyumcunun çekicinden çıkan ahenkli sesteki ulviyete kendini kaptırmış ve kuyumcunun yanına gidip orada “Hamdım, piştim, yandım” sözü ile bir defa yaptığı hakka uzanıp toprağa veren elleri ile dönüşünü “Semâ” haline getirerek âyin yapmaya başlamış.
Bu işlem daha genişletilerek, Mevlâna’nın Kabri bulunan Türbe adını verdiğimiz mahalde dervişlik haline getirilmiş ve dervişler orada yaşam sürmeye Semâ yapmaya devam etmişler.
Taaa ki Cumhuriyet kuruluşu yıllarına kadar…
Yeni kurulan Türkiye Cumhuriyetinde alınan kararla tekkelerin kapatılması işlemi içine Mevlevî dervişlerde girince burası da kapatılmış, daha sonrada Mevlâna Müzesi olarak dervişlerin bulunmadığı şekli ile halkın ziyaretine açılmış.
***
Konya halkının, yetiştirdiği Mevlâna aşığı ilim adamları ve ileri gelenleri ile yerli yabancı Mevlâna âşıkları ve araştırmacı ilim adamları onu unutmamışlar ve bendenizin öğrenci olup sık gittiği Konya halkevinde 17 Aralık günleri anma toplantıları yapmışlardır.
1943 yılı evvelini bilmiyorum Sadece zamanın 1953 yılında yanan değil yakılan, Balkanların en güzel tiyatro binası olup adı “Belediye Halk Sineması” olan bina da, bendenizin de bizzat bulunduğu 1943 yılında anma toplantısı yapıldı. 
680. Vuslat günü akşamı bu Belediye Halk Sinemasında yapılan, bendenizin de bulunduğu anma toplantısı Rahmetli ve kıymetli Hocamız Prof. F.Nafiz Uzluk'un tertiplediği Konferans şeklinde oluştu.
Kendileri ve diğer değerli konuşmacılar Mevlânayı derinliğince anlatmışlar, İstanbul’dan gelen ismini bilmediğim bir neyzenin güzel ney’ini dinleyip, aşk içinde dönen bir Semazen’i gözlemlemiştik.
Konya’da bulunmadığım zamanlar içinde ki anma toplantıları nasıl ve nerede olduğunu bilmiyorum ama…
17 Aralık 1951’de aynı binada “Türk Milliyetçiler Derneği “ ( Bu günkülerle hiç ilgisi yok) tarafından anma gecesi düzenlenmiş, gazete ve el broşürleri ile halka duyurulmuştu.
Binlerce insanın tıklım tıklım doldurduğu bu anma gecesi, zamanın tek radyo’su olan Ankara radyosunda naklen yayınlanmak istenmişse de imkân olamadığından banda alınmıştı.
17.Aralık 1951 günlü Yeni meram gazetesinin arşivinde bu husus genişçe tespit edilebilinir.
Köşem dolduğu için devamını gelecek yazıma bırakarak Mevlâna aşığı ve bilimleri üzerinde hayli kitaplar ve konuşmalar sunan ve beni Mevlâna yakınına defnedin diyen Alman Bayan Prof. Dr. Anna Maried Schimmel’in
Çok güzel bir Türkçe ile anlatımını ayakta alkışlamaya kalkılınca, “durun” dercesine iki kolunu kaldırarak
"Yapmayın... Yapmayın... Bu gece Vuslat gecesidir. Alkış olmaz... Hz. Mevlâna'yı incitirsiniz..." ikazına uydular.
Şimdi anlayabildiniz mi?
Bu günlük burada kalıp gelecek yazımda genişçe sunarım inşallah.
Sağlık ve esenlik içinde yaşam dileğimle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.