Sarı basın kartı!

Recep Çınar

Ben bu mesleğe başlayalı tam tamına 45 yıl olmuş...

Yani, 45 yılımı vermişim gazeteciliğe...

Başka da hiçbir işim olmadı zaten...

Bir ara patronla takışmış, 3-5 ay ara vermiştim...

Mustafa Yalçın Bahçıvan'la...

Yeni Meram Üniversitesi'nin rektörü...

Ben kendisine bu sıfatı yakıştırıyorum...

Acayip güzel bir adam...

Benim gibi, birçok deli dolu, ipe sapa gelmez, 46'lıkları topluma kazandırdı...

Topluma kazandırmakla kalmadı, üzerimize bir de sorumluluk yükledi...

Aidiyet kazandırdı...

Allah, kendisine sağlıklı uzun ömürler versin...

Birçok insana iş verdi, aş verdi...

Daha ne yapsın?

Şunu da itiraf edeyim; o 3-5 aylık verilen aradan sorumlu olan da bendim...

Mustafa abi “defol git len” demedi...

Bana geldiler ve çıktım gittim...

Hepsi bu...

Sonra mı?

Bacadan girdim...

Hakkını teslim etmek gerekirse, “niye geldin” bile demedi...

Öyle bir patron, öyle bir baba, öyle bir adam gibi insan, insan gibi adam Mustafa Yalçın Bahçıvan.

xxx

Biz esas konumuza dönelim...

Bu işin alaylısıyım...

Bundan da gocunmuyorum...

Keşke okulunda da dirsek çürütebilseydim...

Bu konuda mütevazilik yapmayacağım, “telmaşa” değil, “çelik” gibi gazeteciyim...

Muhabirlekten başladım, bugün Merhaba'nın Genel Yayın Yönetmeni'yim...

Konya Gazeteciler Cemiyeti'nde yıllarca başkan yardımcılığı, genel sekreterlik,  Türkiye Spor Yazarları Derneği Konya Şubesinde başkan yardımcılığı, 4 dönemdir de başkanlık görevini yerine getirmeye çalışıyorum...

Federasyonlardaki görevlerim, ödüller, plaketler, takdirler de cabası...

25 yıldan fazla sarı basın kartı taşıyorum...

Sürekli basın kartı sahibiyim...

Son nefesime kadar taşımak için aldım...

Hakettiğim bir kart yani...

Kara kaşım, kara gözüm için değil, bu mesleğe verdiğim hizmetler için aldığım, dahası anamın ak sütü gibi hakettiğim bir kart...

Şunun da altını çizmekte yarar var; her sarı basın kartı taşıyan ya da her sarı basın kartı sahibi gazeteci değildir...

Sarı basın kartı taşıması, o insanın gazeteci olduğunu göstermez...

“Ben gazeteciyim” derse de inanmayın...

Yalan söylüyordur.

xxx

Bu sarı basın kartı olayına bodoslama niye daldım...

Genellikle otobüsle ya da tramvayla gelirim gazeteye...

Şoför, “abi herkes bu karttan taşıyor” dedi...

“Gazeteci olduğu için taşıyordur o kartı” diye cevap verdim...

“Abi onu bir geçecen” dedi, otobüs şoförü...

“Nasıl yani” dedim...

“Adamı çok iyi tanıyorum, eskiden ..... işi yapardı, bugün gazeteci olmuş, üstüne üstlükte bu kartı taşıyor” dedi...

Sonra  devam etti, “Biz de alabilir miyiz bu karttan, hiç değilse maçlara bedava gireriz” dedi...

İsmini vermediği, ama evveliyatını tanıdığı şahıs için, “o adam taşıyorsa, ben hayda hayda taşırım” diye devam etti...

Şoförün yüzüne karşı, ama içimden, “kimler almıyor ki, ya da kimlere vermiyorlar ki!” diye söylendim...

Gazetede çalışıyorsanız, sigortanız da 212 olarak yatırılıyorsa, belirli bir süre “şak” diye başvurunuzu yapıyorsunuz, “şuk” diye sarı basın kartı cebinizde...

Çalıştığınız kurumda, muhabir misiniz, aşçı mısınız, santralcı mısınız hiçbir önemi yok...

212'in yatıyorsa sarı basın kartını alırsın...

Gazeteci değil, ama sarı basın kartı sahibisin...

Otobüs şoförü kardeşin dediği gibi...

Hem acıtan, hem güldüren “trajıkomik” bir durum!

Ankara'daki abiler de, 'sarı basın kartı olmayanları gazeteci olarak görmüyor'lar diye fısıldanmıştı kulağıma...

Ben değil, Ankara'daki konu komşu söylemişti...

Hem de yıllar yıllar önce...

Sarı basın kartın varsa gazetecisin, yoksa “Şeyhül Muharririn Burhan Felek”de olsan gazeteci değilsin!

Ne hale geldik...

Pardon...

Ne hale getirildik!