Sağlıkta kamu-özel ayrışması

Hakan Armutcu

14 Mart Tıp Bayramı sebebiyle her yıl geleneksel olarak hazırladığımız Tıp Bayramı Özel Eki’ni bu yıl da sağlık kurumlarının hizmetlerini, sıkıntılarını ve çalışmalarını anlatmaları adına hazırlama fırsatı bulduk.

Sağlık Bakanlığı’nın özel hastanelere yönelik kısıtlamalarından bizler de nasibimizi almadık dersek yalan olur. Birçok kurumun, Sağlık Bakanlığı’nın; özel hastanelere yönelik reklam yapma yasağına geniş geniş yer verdiği son genelgesiyle, kısıtlamanın maksimum rahatsızlığını fazlasıyla hissettiğine şahit olduk.

Göreve geldiği ilk dönemde ve ikinci dönemin büyük bölümünde özel hastanelere sınırsız destek veren hükümetin, şimdilerde özel hastaneleri bir gaz odasına atıp hangilerinin öleceğini bekler duruma geldiğini görüyoruz.  Yeni branş açamayan, fiziksel durumlarını düzeltemeyen özel hastaneler, deyim yerindeyse ayakta kalabilmenin mücadelesini veriyor.

Buna karşılık kamu ve üniversite hastaneleri tüm bu kısıtlamaların dışında tutularak, diledikleri gibi kapasite artırımı ve yatırım yapabiliyorlar.

Aslına bakarsanız bu noktada olaya birkaç açıdan bakmakta fayda var.

Birinci olarak özel hastaneler noktasında bakarsak, neler karşımıza çıkıyor?

Hükümetin kısıtlamalarıyla, SGK’nın baskılarıyla karşı karşıyalar ve küçük ve orta ölçekli hastanelerin ortadan kaldırılarak zincir hastanelerin yaygınlaşmasına yönelik bir plan yürütüldüğü düşünülüyor.

Bununla birlikte, özel hastanelerin hiçbir şekilde büyümesine imkân sağlanmıyor, yeni kadro ve branşlarda faaliyete izin verilmiyor.

Finansman sistemi, ihtiyaçları karşılamıyor. Hizmet bedelinin düşük olmasının yanı sıra alınan hizmete karşı verilen fark ücretinin de sınırlandırılması, ekonomik açıdan zor durumda bırakıyor.

İkinci olarak, devlet gözüyle olaya bakarsak…

Son yıllarda sağlığa ödenen paralar on kat arttı. Bazı özel sağlık kurumları, hükümetin özel sağlık hizmetine yönelik teşvikini ve yönlendirmelerini kötüye kullandı. Özel hastaneler, sağlık kuruluşu olma misyonlarını ikinci plana atıp tamamen ticari bir kurum gibi çalışmaya, insanları kendine çekmek için her yolu denemeye başladı. Ve en önemlisi ise insanlar özel hizmet almak varken aynı ücreti ödeyip devlet veya kamu hastanelerine gitmez oldular. Kamu hastanelerinde hasta sayısı büyük azalma gösterdi. Zarar oranı arttı.

Üçüncü bir açıdan bakacak olursak; tüm bun kararların odak noktası olan vatandaşın, yaşanan gelişmelerden nasıl etkilendiğini analiz etmek  gerekiyor.

Öncelikle, devletin özel hastanelere ödediği fark bedelinin üstünde kalan bölümü hastalar ödeyecek. Hükümet sağlık harcamalarında yaşanan artışı, vatandaşın üzerinden gidermeye çalışıyor. Zaten sosyal güvenlik primi ödeyen vatandaş, aynı zamanda kamu ya da özel hastane fark etmeksizin gittiği her muayene için küçük ya da büyük ücret ödeme mecburiyetinde kalıyor. İlaçlara geçmişten bu yana belli oranda katılım sağlayan vatandaşlar artık üç kalemden fazla ilaç da yazdıramayacaklar. Sosyal devlet bilincinin zaman zaman ortadan kaybolduğu olgusuna ise “ücretsiz” diye başlayan “Aile Hekimliği” sisteminin de ücretli hale getirilmesiyle tamamen inanmış durumdalar. Bunun yanında kronik bazı rahatsızlığı bulunan bir vatandaşın aylık minimum 100 TL’lik bir meblağı sağlık harcamalarına ayırmasının kaçınılmaz bir hal aldığını görüyoruz.

Tüm bu bakış açılarını çoğaltmak mümkün. Kimin haklı kimin haksız olduğuna bakmaktan çok, insanımızın daha ucuza daha kaliteli sağlık hizmetini almasını nasıl sağlarız buna yoğunlaşmak gerekiyor. Öyle ki, sağlık ocaklarını birer “ticarethane”ye dönüştüren sağlık sistemi, bana göre çok da sağlıklı çalışmıyor.

Aile hekimlerini “biz ilaç yazma memuru değiliz” şekilde söylemleriyle sık sık basında görüyor olsak da, işin özünde birçoğunun ilaç yazma memuru gibi çalıştığını fark ediyoruz. Ama bu onların suçu değil elbette. Çünkü sistem böyle çalışmayı zorunlu kılıyor. Kazanç sistemi de bunu körüklüyor haliyle.

Bakış açısına çok önem verdiğim değerli abim TOBB Türkiye Sağlık Kurumları Meclis Başkanı ve Konya Ticaret Odası Meclis Başkanı Dr. Seyit Karaca’nın da sık sık belirttiği gibi, özel sağlık kuruluşlarına tüm yolları kapatmak yerine daha iyi, sistemli ve hakkıyla hizmet verebilecekleri imkânı sunmanın faydalı olacağını düşünenlerdenim. Çünkü özel sağlık kuruluşları birçok anlamda kamu kurumlarından kat be kat daha hizmet sunuyorlar hastaya. Tabi onlar için her bir hastanın aynı zamanda bir müşteri olduğu gerçeğini de unutmamak gerekiyor.

Tamamen vatandaşın sırtına yüklenmiş bir sağlık sisteminin kısa ve uzun vadede çok yararlı olacağına inanmıyorum. Yaşanan tüm aksaklıkları, finansman açıklarını hastaların karşılamasına yönelik “katılım payı” ana temalı sağlık sistemi, aslında sektörün geleceğe güvenle bakmasının da önüne geçiyor.  Umuyoruz ki, sistemin rayına oturduğu, herkesin istediği yerde “ücretsiz” olarak sağlık hizmeti aldığı, sağlık kurumlarının her mekan hem de finans açısında güçlendiği bir sağlık sistemine sahip olabiliriz. İmkansız değil..

Önümüzdeki bir yıllık süre zarfında çok daha güzel gelişmelerin yaşanması umuduyla hepinize keyifli ve sağlıklı günler diliyorum. Selametle..

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.