Otoyu yürütebilme ve öğrenme

Ahmet Güldağ

Konya Beyşehir Yolu çalışmalarında kış mevsimi ara verilmişti.

Bizim ütüt ekipleri nedense eski yollardan çok ayrılmaz onun etrafında yeni yol projesi hazırlarlardı.

Ben ise Talat Baba’dan görgü ile alışkanlıkla olan bir zihniyetle…

Hiç yol olmayan boş arazilere çıkar iner daha iyi bir güzergah olmasına yardımcı olmaya çalışırdım.

Tabii tekliflerimi ilettiğim idare uygun görürse tatbik eder. Görmezse gerek görmezdi.

***

Bir kış günü yol güzergâhı tespiti için araziye çıkmıştım.

Yol olmayan otluk ve toprak arazide tepeye çıkmış üstelik aşmıştık.

Ben yaya tespite çalışırken birden kar yağmaya başladı.

Aldırış etmeyip gezerken birde baktık ki on santime yaklaşıyor.

Ben arabaya binmiştim. Şoförümüz rahmetli Ahmet Köseoğlu

“Abe yokuşta belki kayarız zincir takayım” deyip işlem yapmaya başladı.

Başladı ama zinciri takarken teker altına gelen kısmı yerleştirmek için arabayı yürütmek gerekiyordu ki…

Ahmet Köseoğlu “Abe direksiyona geçte arabayı birazcık yürütüver” demesin mi?

Motosiklet kullandığım için gaz verme ve fren yapmayı elle yapıyordum tabii.

Pikapta bunu yapabilir miydim diye düşünce aldı. Gaz verip de arabayı kazaya sevk edersem diye.

***

“Korkma vitese takınca yürüdü mü hemen gazı kes frene bası ver” diye cesaret verdi Köseoğlu.

Dediği gibi yapıp işi hallettik.

Hallettik ama beni bir düşünce aldı.

Ana yol çok uzakta kimsenin olmadığı arazide gittiğimizde şoför aniden hasta olsa ne olacaktı?

Hastayı orada bırakıp uzaktaki yola gidip bir vasıta geçerse yardım isteye cem ama bu ne kadar sürer hasta ne durumda olurdu?

***

Böyle bir durumda ben arabayı kullanıp hal yoluna gidebilirdim ama oto kullanmayı bilmem ehliyette yok.

Karar verip oto kullanmayı ve ehliyet almayı kararlaştırdım.

O zamanlar herkeste oto yok çok nadirdi.

Sürücü öğrenme yerleri falan ne gezer.

Cemiyet lokali müsteciri arkadaşım Sezai beye anlattığımda.

“Meraklanma. Benim oto ile biraderim Mustafa öğretir sana kullanmayı.” deyince sevinmiştim.

***

O zamanlar sadece pazar günü tam tatil olduğu için ilk pazar Mustafa Bey Hatıp yolunda öğretmeye başlamıştı.

Her pazar gidiyorduk. Bir pazar günü, Mustafa Bey bir yere gitmiş. Sezai beye “sen le yapalım dedim” o da “benim işim var. Al anahtarı kendin talim yap” demesin mi?

“Yapamam hem trafik polisi yakalar…” sözüme “yaparsın korkma kaç polis var pazar günü karşılaşmazsın” diye kuvvet verdi.

(Sonradan duyduğuma göre arkadaşları nasıl cesaret edersin de anahtarı verirsin? İkazına..

“Korkmayın. Sapa sağlam getirir göreceksiniz demişmiş”)

***

Aldım anahtarı Bismillah deyip yavaşça çıktım cemiyet lokali önünden, Ankara yoluna çıktım korka korka…

Kimsenin olmadığı aslım yolunda talim yapayım diye girmiştim trafiği olmayan ıssız toprak taş ve kesekli, dar tek vasıta geçerli yola.

O yıl Konya’da yeraltı suyu yükselmiş ovayı su denizi yapıyordu yer yer.

Aslım’da da öyle durumda olunca, yolun iki tarafı su ile kaplı idi. Korktum geri dönmek istedim.

Manevra ile otoyu yola dik hale getirmiştim gaz verip döne cem ve Ankara yoluna çıkacaktım.

Karşıya falan gitmemek için hafif gaz verip dönmek istedim.

Oto yürümüyordu. Gazı yükseltmekte işime gelmiyor çünkü birden karşıya su içine düşebilirdim.

Etrafta in cin yoktu ki yardım alabileyim.

Kış günü, soğuktu hava. Üşüme başladı…

O zamanlar cep telefonu değil telsiz bile yoktu ki yardım isteyeyim.

(Dikkat edin bu gün ne durumlarda bile cep telefonu ile yardım veya işlemler yapabiliyorsunuz ne ileri adımlar…)

Ter dökmeye korkmaya başladım otonun içinde…

Nasıl kurtula cam bu işten. Neye aldım otoyu diye kendime kızıyordum.

Yerimiz doldu. Gelecek yazıda anlatırım başıma gelenleri…

***

Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.