Oruç içtenlikle tutulmalı

Oruç ibadetinin sadece aç ve susuz kalmak olarak görülmemesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Hüsamettin Erdem, oruç ibadetinin içtenlikle yapılması gerektiğini söyledi

Ramazan ayı ve oruç ibadetiyle ilgili sorularımıza cevap veren Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Felsefe ve Din Bilimleri Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüsamettin Erdem, Ramazan ayında Kur'an-ı Kerim indirilmeye başladığı için en üstün ay olduğunu belirterek, Ramazan'ın dayanışma ve yardımlaşma ayı olduğunu söyledi.

 

(PROF. DR. HÜSAMETTİN ERDEM İLE RAMAZAN AYI VE ORUÇ İBADETİ ÜZERİNE-1)

 

* Ramazan ayının ve oruç ibadetinin dinimiz-sosyal hayatımız açısından önemi nedir?

 

- Ramazan ayı on iki aydan biridir. Allah katında bir takım değerli zamanlar, aylar, günler, geceler ve bazı mekânlar vardır. On iki ay içinde üç aylar dediğimiz Recep, Şaban ve Ramazan diğer dokuz aya göre daha değerlidir. Bu üç aylar içinde de Ramazan ayı ise diğer iki aya göre Allah katında çok üstün, özel ve en değerli aydır. Bu ayı bu kadar önemli ve özel kılan şey nedir? Diye soracak olursak, belki cevap olarak şunları söylemek mümkün olabilir: Ramazan ayını bu kadar üstün ve özel kılan öncelikle âlemlere nur ve hidayet kaynağı olan Kur'an-ı Kerim bu ayda inmeye başlaması, diğeri Allah ile kulu arasındaki vasıtaları kaldırıp doğrudan Allah'ın kulu ile muhatap olduğu gösterişsiz bir ibadet olan oruç ibadetinin bir ay boyunca devam etmesi, bu ayın içinde bin aydan daha hayırlı olan ve en önemli, en hayırlı gecelerden biri kabul edilen Kadir Gecesi'nin bulunması, bir diğer husus da gecelerinde sünnet olan teravih namazının kılınması ve sonunda da insanın böyle bir ayı, ömrünün bir yılını hayırlısı ile tamamlayıp başının, gözünün sadakası olan fıtır sadakası (fitre) vermesidir. Bunlar dışında bu ayda iftar vardır, sahur vardır, mukabele vardır; Kur'an-ı Kerim'e daha çok rağbet vardır. Kur'an'ın bireysel okunup anlamının öğrenilmesi ve yaşanması vardır. İnsanlar arasında daha sıkı ilişkiler vardır, insanlar birbirlerine karşı merhamet ve sevgiyle yaklaşma vardır. Aç ve muhtaçların haliyle hallenmek ve onların halinden anlamak vardır. Bunun dışında daha bir çok özellik ve fazilet de bulunmaktadır. Bu nedenle bu aya on bir ayın sultanı denilmiştir.

Oruç ibadetine gelirsek, Ramazan ayının en büyük özelliği oruç ayı olmasıdır. Oruç İslam’da en eski ibadetlerdendir. Hz. Adem’den beri var olagelen bir ibadettir. Kuran’da: “Ey inananlar! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah'a karşı gelmekten sakınasınız diye size de sayılı günlerde farz kılındı” şeklinde Bakara Suresi'nde buyrulmaktadır. Hz. Adem oruç tuttuğu gibi Hz. Nuh, İbrahim, Musa, İsa ve diğer bütün peygamberler de oruç tutmuşlardır. Ramazan ayında oruç tutmak çok sevaptır. Özürsüz oruç tutmamak ise büyük günahtır. Oruç tutan kimse hem dinin bir farzını yerine getirmiş olur, hem de diğer taraftan Hz. Adem’den bu yana bütün peygamberlerin bir sünneti olan oruç tutmayı gerçekleştirmiş olur. Bu inanan bir insan için çok büyük bir mutluluktur.

 

Hz. Peygamber bir hadislerinde: “Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allah, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır. O ay içinde bir gece vardır ki, bin aydan daha kıymetlidir. O gecenin (Kadir Gecesi'nin) hayrından mahrum kalan, her hayırdan mahrum kalmış sayılır” buyurur. Bir başka hadis kitabında, bu ayda Müslüman af olur ve bağışlanır. Cennetin kapıları sonuna kadar açılır. Cehennem kapıları ise kapanır. Şeytanlar, zincirlere vurulur. Rahmet kapıları ise sonuna kadar açılır. Hz. Peygamber: “Ramazan bereket ayıdır. Allahu teâlâ bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. Bu ayın hakkını gözetin! Ancak Cehenneme gidecek olan, bu ayda rahmetten mahrum kalır” buyurur.

'EN BÜYÜK İBADET ALLAH RIZASI İÇİN YAPILAN İBADETTİR'

 

Bir Müslüman herhangi bir menfaat düşüncesi ile değil, yalnız Allah'ın emri olduğu için ve onun rızasını kazanmak maksadıyla oruç tutar. Çünkü Allah'ın nimetlerine şükretmek maksadıyla yapılan ibadet, hür olan kimsenin ibadetidir.

Makbul olan ibadet de Allah'ın nimetlerine karşı şükran borcunu yerine getirerek onun rızasını kazanmak maksadıyla yapılan ibadettir.

Allah, ancak böyle samimi bir düşünce ile yapılan ibadetleri kabul eder. Oruç da bu samimiyetle yapılan ibadetlerin başında gelir. Çünkü oruçlu olan kimsenin oruçlu olduğunu Allah'tan başka kimse bilemez. Hatta diyebiliriz ki oruç, riyası olmayan tek ibadettir. Bu nedenle Hz. Peygamber, Buhari Hadis kitabında yer alan Hadis-i Kudside Allah'ın şöyle buyurduğunu belirtir: “Adem oğlunun her ameline kat kat karşılık verilir. Ancak oruç bunun dışındadır. Çünkü o sırf benin içindir, ben de onu dilediğim gibi mükâfatlandıracağım. Kulum da sırf benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti.”

Gerçek manada Allah ile kul arasında olan orucun sevabı da hadsiz hesapsızdır. Bu sevabın ne kadar olduğunu ancak Allah bilir. Çünkü kışın en soğuk anında, yazın en sıcak zamanlarında inanan mümin sadece yaratanı için aç ve susuz kalmaktadır. Bir düşünsenize bu Ağustos ayının en sıcak günlerinde 16 saati aşan bir zamanda sıcakların kasıp kavurduğu bir yaz gününde aç ve susuz, çatlayan dudakların, kuruyan dilin damağın su su diye haykırışına insanın kulak asmayışını, sadece Allah’ım böyle istedi diye yapan ve sabır gösterip sıkıntıya katlanmak kolay bir iş midir? Evet! Gerçekten de oruç özel ve zor bir ibadettir, tabii ki sevabı da bu zorluğuna göre olacaktır. Ancak bu oruç sadece mideyi boş, ağzı ve damağı susuz bırakarak tutulmamalıdır. Bu oruca bütün organlarımız, duygu ve düşüncelerimiz, ruh ve bedenimiz de katılmalıdır.

* Oruç ibadetinin nefsi terbiye etme boyutu açısından bakıldığında, bir Müslüman’ın Ramazan boyunca nasıl davranması, nasıl yaşaması gerekmektedir?

 

- Oruç, yalnız aç ve susuz kalmak ve cinsel ilişkilerden uzak durmak değildir. Birilerini aç ve susuz bırakmakla ona oruç tutturmuş olamazsınız. Ya da oruçtan maksat bu değildir. Orucun, bir de sabır, şükür, nefsi terbiye vb. gibi birçok hikmet boyutu vardır. Orucun hikmetlerinden bazılarını şöyle sıralamak mümkündür:

ORUÇ İNSANI KÖTÜLÜKLERDER KORUR

 

Allah, her derde bir deva verdiği gibi kötülüklere karşı da bazı korunma vasıtaları vermiştir. İşte orucun bir özelliği de bizi kötülüklerden koruyan bir ibadet oluşudur. Hz. Peygamber orucun bu özelliğini bir benzetme ile bize anlatmaya bir Hadis-i Şerifleri'nde çalışarak: "Oruç bir kalkandır, o halde oruçlu kötü söz söylemesin. Kendisi ile çekişip kavga etmek isteyen kimseye iki defa, 'ben oruçluyum' desin" buyurmuştur.

Bilindiği gibi kalkan, savaşlarda kişiyi düşmanın kılıcından ve değişik yaralayıcı ve öldürücü aletlerden koruyan bir vasıtadır. Kalkan, sahibini düşmandan koruduğu gibi oruç da aynı şekilde kişiyi kötülüklerden ve günah işlemekten korur. Oruçlu, kötülüğü başlatan kişi olmayacağı gibi, kendisine fena söz söyleyen ve kavga etmek isteyenlerin bu davranışlarına karşılık: "Ben oruçluyum, ben oruçluyum" diyerek nefsine hakim olacak ve kendisini kavganın içine çekmek isteyenlere uymayacaktır. Böylece oruç, bir kalkan gibi kişiyi kötülüklerden korumuş olacaktır.

Oruç, kişiyi sadece kötülüklerden korumakla kalmaz, aynı zamanda onu cehennem ateşinden de korur. Çünkü insanı cehenneme sürükleyen kötülüklerdir, bunlardan oruç sebebiyle uzaklaşan cehennemden de uzaklaşmış olur.

Bilindiği gibi her kötülüğün başı, Allah'ı unutmak ve sorumluluk duygusundan yoksunluktur. Hâlbuki oruç, bize daima Allah'ı hatırlatır, oruç içinde uyulması gereken esaslara, kurallara riayet ettirerek sorumluluk duygusunu geliştirir. Bir ay boyunca devam eden bu manevî eğitim sonucu Allah sevgisini kalplere iyice yerleşir, bunun olumlu tesiri ile de insan davranışlarını kontrol altına alarak her türlü kötülükten uzaklaşmış olur.

ORUÇ İNSANLARA SABIRLI OLMAYI ÖĞRETİR

 

Sabır, başarıya ulaşmanın en önemli şartlarından biridir. Sahip olduğu helâl şeylere oruçlu olduğu için el sürmeyen kimse; iradesine hâkim olmuş, nefsini zorluklara alıştırarak terbiye etmiş ve üstün bir meziyet kazanmış olur.

Böyle bir insan hayatta karşısına çıkabilecek sıkıntılar karşısında sarsılmaz, bunlara kolaylıkla sabreder ve güçlükleri yenerek başarıya ulaşır. Acılı ve üzüntülü durumlar karşısında sabır ve tahammül göstererek soğukkanlılığını korur.

Orucun özellikle kıtlık ve yoksulluk anlarında, insanın dara düştüğü zamanlarda açlığa ve susuzluğa sabır göstermesini öğrettiği gerçeğini hepimiz bilmekteyiz. Yine orucun askerlik ve yurt savunması bakımından da ayrı bir önemi vardır. Savaş zamanlarında cephedeki asker, yiyecek ve içecek bulamadığı zaman açlığa ve susuzluğa katlanmak zorunda kalabilir. Oruç tutmaya alışmış olanlar, böyle zorluklara daha kolay dayanırlar.

'ORUÇ ELİMİZDEKİ NİMETLERİN KADRİNİ, KIYMETİNİ ÖĞRETİR'

 

Nimet elde iken değeri gereği gibi bilinemez. İnsan sahip olduğu nimetlerin değerini ancak bunlar elden çıktıktan sonra bilebilir. Artık iş işten geçtikten sonra ise bunun faydası olmaz.

Oruç da bize birçok nimetin kadir ve kıymetini öğretir. Çünkü oruç tutan bir insan, bir süre nimetlerden uzak kalınca bunların değerini daha iyi anlar. Sahip olduğu nimetlerden bir süre uzak kalmak insana, onları daha iyi korumasını, israf etmemesini ve nimetleri kendisine veren Allah'a daha çok şükretmesini öğretir. Nimetlere şükür ise onların çoğalmasına vesile olur. Çünkü bir nimetin şükrünün edası, o nimetin cinsinden başkalarını faydalandırmakla olur. Bu nedenle Cenab-ı Hak: "Eğer nimetlerime karşı üzerinize düşeni yerine getirir (şükrederseniz), size daha da çok veririm" buyurur.

'ORUÇ, ORUÇLU İNSANIN AHLAKINI DA MÜKEMMELLEŞTİRİR'

 

Orucu sadece belirli bir süre aç kalma olarak görmek doğru değildir. Oruç, aynı zamanda köklü bir nefis ve irade terbiyesidir. O aynı zamanda insanı kötü alışkanlıklardan alıkoyan, kötü davranışlardan uzaklaştıran ve iyi huylar kazandıran bir ahlâk eğitimidir.  Buhari Hadis-i Şerif kitabına göre Hz. Peygamber, şöyle buyuruyor: "Her kim yalan söylemeyi ve yalanla iş görmeyi bırakmazsa Allah onun yemesini, içmesini bırakmasına değer vermez."

Bu hadiste orucun yüksek hedeflerinden biri açıkça gösterilmiştir. Bir kimse oruç tuttuğu halde kötü huylarını terk etmediği sürece onların oruçlarına Allah’ın değer vermeyeceği bildirilmiştir. Bir başka hadiste Hz. Peygamber: "Ne çok oruç tutanlar var ki onlara tuttukları oruçlardan sadece açlık ve susuzluk kalır. Ne çok gece ibadet edenler vardır ki onlara da bundan kalan sadece uykusuzluktur" buyurur. Bu kimseler, helâl olan şeylerden uzaklaşıp da esas uzaklaşmaları gereken haramlardan uzaklaşmadıkları için ibadetlerinden bekledikleri karşılığı asla bulamazlar.

Görülüyor ki orucun asıl gayelerinden biri de, insanın nefsini terbiye etmek, onu kötülüklerden uzaklaştırarak olgunlaştırmak, ahlâk ve fazilet sahibi olmasına yardımcı olmaktır.

'ORUÇ İNSANI SAĞLIKLI YAPAR'

 

Orucun, ruh ve beden üzerinde olumlu etkileri ve vücut sağlığı bakımından faydalı sonuçları tıbben de kanıtlanmış bir gerçektir. Pek çok hikmetleri olan oruç emrinin bu yönüne de Peygamber Efendimiz: "Oruç tutunuz ki sağlıklı olasınız" buyurarak dikkatimizi çekmektedir. Hz. Peygamberin bu evrensel mesajı çağlara ışık tutmakta, dinimizin emirlerindeki sır ve hikmetler zaman geçtikte daha da iyi anlaşılmaktadır.

Sağlıkla ilgili uzman hekimler: Sağlam insanlara orucun hiç bir zararının olmadığını, aksine "Oruç tutunuz, sıhhat bulursunuz" hadisinin buyruğu doğrultusunda 8-16 saat sindirim cihazının, karaciğerin dinlenmesinin kendi kendini toparlaması açısından büyük bir yararının olduğunu açıklamıştır.

Orucun faydaları sadece bedenimizle ilgili değildir. Onun ruhumuzda ve sinir sistemi üzerindeki olumlu etkileri ve bu ibadetten oruçlunun duyduğu iç huzuru, pek çok manevî rahatsızlığı tedavi ederek kişiye güçlü bir moral kazandırır.

Oruçta asıl sinir sistemi tam bir rahatlama içindedir. Bir ibadeti yerine getirme mutluluğu bizdeki gerginliklerin, huzursuzlukların hemen hemen tümünü yok eder. Günümüzün en önemli iç sorunlarından olan stresler böylece büyük ölçüde kalkar.

'ORUCUN ÜÇ MERTEBESİ VARDIR'

 

Görüldüğü gibi oruç tutmak sadece aç ve susuz kalmak anlamına gelmiyor. Orucun bu özellikleri ve önemi dışında bir de mertebesi bulunuyor. Oruç ibadettin faydalanmanın mertebesi oluyor bu sınıflandırma.

İslâm bilginleri orucun üç mertebesinden söz ederler:

Birincisi, imsaktan akşama kadar yemekten, içmekten ve cinsel arzulardan sakınmak suretiyle tutulan oruçtur. Bu oruç, şartları yerine getirildiği için sahihtir. Ancak bunun gayesine ulaşması için oruçlunun ikinci basamağa yükselmesi gerekir.

İkincisi de birincisiyle birlikte kulak, göz, dil, el, ayak ve diğer organları günahlardan uzaklaştırmak suretiyle tutulan oruçtur. Makbul olan oruç budur. Çünkü bu, organlar üzerinde olumlu etkisini gösteren ve sahibine ahlâkî faziletler kazandırarak gayesine ulaşan oruçtur.

Üçüncüsü ise birinci ve ikinci şekildeki oruçla birlikte gönlünde Allah'tan başkasına yer vermemek, kalbini Allah'tan başka şeylerle meşgul etmemek suretiyle tutulan oruçtur. Oruçta ulaşılan en yüksek derece budur. Peygamberlerin (SAV) ve Allah'ın veli kullarının tuttuğu oruç budur.

Sonuçta oruçlu, önce helâl olan yiyecek içecek ve cinsel arzularından geçici bir süre uzak kalarak iradesini ve nefsini eğitmeyi ve ona hâkim olmayı öğrenir. Bu irade terbiyesi ile organlarını her türlü kötülükten sakındıran mümin, sonunda kalbini de kötü duygulardan arındırarak temizlenmiş olur. Maddî bağlardan, gelip geçici ihtiraslardan uzaklaştıkça Allah'a yaklaşır.

'BAŞKASININ KUL HAKKINA GİRİLMEMELİ'

 

* Günümüzde insanların birbirlerinin haklarına karşı saygılı olmadığı göze çarpıyor. Ramazan ayı ve genel olarak bakıldığında kul hakkı hassasiyeti ile ilgili neler söylemek istersiniz?

 

Oruç insana birçok faziletler kazandırırken bazı insanları ise sinirli ve reaksiyoner yapar. Bakıyorsun sabır, sebat, metanet, sükûnet ve tahammül bu insanların lügatlerinden silinmiştir. En ufak bir aksilik ve aksaklık karşısında beklenmedik tepkiler gösterirler. Patron iş yerinde emrinde çalışanlara karşı, amir memuruna karşı, memur hizmet verdiği vatandaşına karşı, esnaf müşterisine karşı bazen hiç umulmadık ani hiç de hoş olmayan tepkiler, karşı tavırlar sergileyebilmektedir. Bunun en kötü örneğini de Ramazan ayında trafikte görmekteyiz. Mesela trafikte seyrederken bazıları karşı tarafın en ufak hatasını büyütüp durur, en ufak bir hatadan dolayı etrafındakilere bağırıp çağırır, sövüp sayar. Belki bunu biraz da tuttuğu orucun oluşturduğu açlık ve susuzluk sebebiyle yapıyor olabilir; ama ne olursa olsun oruçlu iken insan diğer zamanlardan daha metanetli, daha sabırlı ve hoşgörülü olmalıdır.

Ben şunu hiç anlamış değilim, bizim özellikle Konya trafiğinde akşam eve dönüşlerde, iftara yakın zamanlarda insanlarda bir acelecilik, bir sabırsızlık, bir telaş ve bir hak-hukuk tanımazlık başlıyor. Herkes bir an önce eve gitmek için trafiği bir anda altüst edebiliyor. Hiç kimse hakkına razı olmuyor ve başkalarının hakkına ve hukukuna saygı göstermiyor. Hâlbuki herkes normal zamanlarda olduğu gibi hakkına razı olsa hiçbir anormallik olmayacak, ama ne gezer, bizim Konyalımız adeta trafikte hapishaneden kaçmış mahkûmlar gibi bir dalıyor trafiğe, ne sabır kalıyor, ne metanet, ne de insanda asap. Hâlbuki bir beş on dakika sonra yapsan ne olacak yani iftarını. Güya oruç tutuyoruz ya, o nedenle! Yahu sanki sadece sen oruç tutuyorsun. Oruçlu böyle zamanlarda ve Ramazan ayında daha hoş görülü, başka zamanlarda bağışlayamayacağı kusurları bile daha bağışlayıcı, affedici, merhametli ve müsamahalı olması gerekir. Çünkü burada söz konusu olan, ihlal edilen insan hakkı, kul hakkıdır. Bilindiği gibi kul haklarını da o hakkın sahibi insan helal etmedikçe o hak diğer insanın üzerinden düşmez. Buna tövbe falan kar etmez. İlla o hakkın sahibinden bizzat helallik dilemek gerekir.

(MERHABA)

 

* Prof. Dr. Hüsamettin Erdem ile Ramazan ayı ve oruç ibadeti üzerine röportajının devam yarın. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Röportaj Haberleri