Önemli Bir İş

.

Âlemlerin Rabbi, rahman ve rahim olan, din gününün sahibi, yaratan, yaşatan, yöneten, rızık veren, kendisine kulluk yapılan, rızası gözetilen, kendisinden yardım istenilen ve hesap sorucu olan Allah’a (c.c.) hamdolsun. Kıyamete kadar gelecek bütün insanlığa rehber olarak gönderilen Peygamber Efendimize salat ve selam olsun.

Bir kıssa: Yapılması gereken önemli bir iş vardı ve bu iş herkesin idi. Çünkü bütün Müslümanlar kardeş idi. (Hucûrat Suresi 10) Ve Müslüman, kardeşini yalnız bırakmayan idi. Kimileri, “bu sadece benim işim mi?” diyerek işten kaçmaya çalışıyor kimileri de sadece konuşuyordu. Öyle ya konuşmak da bir işti. Konuşmak serbest idi. Zaten Herkes, birilerinin bu işi yapacağını düşünüyordu. Çünkü iş önemli idi.

İş, önemli idi ve yapılmalıydı. Herkes, sıradan birinin yapabileceği bu önemli iş için birilerini davet ediyordu. Herkes konuşuyor ama iş ortada kalıyordu. Çünkü iş yapması gerekenler yapmıyordu ve işi yapmaya çalışanlar da “yayılmacılık” ile suçlanıyordu. İş büyüyor, ahiret hesabı zorlaşıyordu.

İş bitmeydi. Bir duruş, bir gayret gösterilmeli, dirilmeli ve iş bitirilmeli idi. İşi bitirecek olanların işini bitirmeye çalışıyordu eli kanlı zalimler. Oysaki eli kanlı olan bu korkak zalimlerin işi bitirilmeli idi. Ve bitirilecek inşallah.

***

Yüksek sesli konuşanlar konuşmayanları kınıyordu. Niçin konuşulmuyor, kimden korkuluyordu? Konuşmayanlar konuşmamak için mazeret üretmeyi bırakmalı ve konuşmalıydı. Konuşmanın kime zararı olabilirdi ki? Acaba yüksek sesli bu konuşmalar bir şeyleri çarpıtıyor mu idi? İşi konuşmak bu kadar zor muydu? İnsan bi konuşur, iki çift laf eder!

Koştura koştura konuşmaların gürültüsü artıyor ve iş gündemden düşüyordu. Herkes sıradan birinin bu işi yapabileceğini biliyor ve birilerini iş yapmaya davet ediyordu. İş ortada kalmasa iyi olurdu. Bu iş böyle giderse “konfor” bozulabilirdi.

Toplu buluşmalar yapılıyor, konuşmalar abartılıyordu. Yüksek sesli konuşmalarda iş yapmayanlar kınım kınım kınanıyordu. Nerde idi bu işi yapacaklar, niçin yapmıyorlardı soruları henüz sorulamadan cevap geliyordu: “Herkes, ara sıra bir araya gelip hep bir ağızdan konuşuyorlar ya. Daha ne olsun.” Veyl olsun.

Konuşmakla iş bitmiyordu. Konuş konuş nereye kadar, başka işimiz yok mu? Konfor alanlarımızı daraltmak zorunda mı idik? Önemli iş gündemdeki yerini koruyordu. Bu konuşma işine bir çare bulunmalı idi. Hep bir ağızdan çare! Bulundu: “Bu işi çıkaranlar oradan çıkıp gitmeliler, konforu tercih etmeliler.” İşi çıkaranlar işyerinden çıkıp gitmeli idi. Hem hicret! ne diye var idi?

İş, hala orta yerde duruyor. Herkesin yapabileceği bu işi yalın ayak yetimler yapıyor. Yalın ayak ama izzeti kuşanan yetimler. Ve bu durum bizim imtihanımız. Konuşmalarımız imtihan, eylemsizliğimiz imtihan.

***

Benim canım kardeşim; laf ka(la)balığı yapmadan, gündemi manipüle etmeden, birilerini suçlayıp durmadan, mazeret üretmeden konuş. Konuş, ama: Gerçeği konuş. (Al-i imran 17) Kibarca konuş. (Bakara 83) Zarifçe konuş. (İsra 23) Yumuşak dilli konuş. (Taha 44) Dürüst konuş (İsra 28) Yalansız konuş. (Hac 30) Adaleti konuş. (Enam 152) Anlamlı konuş. ( Mü’minun 3)

Kavramları manalarından uzaklaştırmadan imanı ve teslimiyeti yaşayanlara ne mutlu. İşte sebat edip Allah’a dayananlara, konfor alanlarını terk edenlere ne mutlu. İzzetin ne büyük şeref olduğunu haykıranlara ne mutlu. Emaneti sahibine teslim ederken şehadete gülümseyenlere ne mutlu.

Mutlu insanlar bir bir ayrılıyorlar dünya sürgününden. Allah’a emanet olunuz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

Yazarlar Haberleri