Ölümü düşünmek

Nurten Selma Çevikoğlu

Doğrusu ölümü düşünmemek gerçeklerden kaçmaktır. Er ya da geç herkes ölüm gerçeğiyle yüz yüze geleceğine göre ölümü düşünmek akıllı olanların harcıdır. Nasıl ebediyete oranla üç günlük olan şu dünyada doğru-dürüst yaşamak için gerekli hazırlıklar yapılıyorsa elbette ahret için yâni ölüm için de hazırlık yapmak şarttır.

Evet, keyifleri kaçıran, lezzetleri yitiren, şehvetleri bitiren, insanları ayıran ölümü düşünmek gerekiyor. Ölüm kaçınılmaz son, insanın dünya imtihanın en son parçası. Ama ayni zamanda ölüm, yeni bir vâroluş ve diriliş çağrısıdır.

Ölümü her akıl sâhibi düşünmeli.. Ölüm acaba sâdece canın tenden ayrılıp bambaşka âlemlere gitmesi mi? Hayâtın bitişi, bir yok oluş mu? Yoksa insanın sahte hayattan kurtuluşu ve gerçek hayatla tüm çıplaklığıyla yüz yüze kalışı mı? 

Ölüm dünya hayâtının son kapısı, rûhun asıl vatanına dönmesi, insanın mâbuduna iltica edişi, hakiki özgürlüğün zirvesi… Hakk’a yöneliş, sükûna eriş, huzûra gark oluş ölüm… Tabi hak edene.. Ölüm ile dünya limanından son kez ayrılan insanın, âcizliğinin tüm netliğiyle ortaya konuşu… Şiirlere, şarkılara konu olmuş şu yalan dünyânın gerçekten yalan oluşunun ciddi mânada ikrârıdır ölüm. Ancak ölüm bir yok oluş değildir, hele hiçlik hiç değildir. Ölüm aslında yeni bir dünyâya uyanıştır.

Ölümü fikretmek, akletmek insanı güçlü kılar, irâdesini hesâba kattırır. Hayâtı daha derli-toplu yaşattırır. İnsan ölümü düşünerek nefsinin isteklerine, şeytanın tuzaklarına, dünyânın aldatmacalarına kanarak yanlışlara meyletmez. Yaşanan hayâtın zevklerine, keyflerine dalmadan insanın davranışlarını hak ölçüler çerçevesinde biçimler. Kişi müminse sâlih amellerini çoğaltma gayretinde olur böylece ‘eli boş gidilmez mutlak gidilecek kapıya’ diyerek ‘ahiret sandığı’nı tıka basa doldurma gayretinde olur.

Allâhu Teâlâ’nın takdiri ve kesin bir emri olan ölüm hakikatini bütün netliğiyle kavramak gerekiyor. Bu çizgide insan, hayâtının hesap verilir bir şekilde yaşama gerçeğini göz önünde bulundurması lâzımdır. Bu yönüyle aslında ölüm, insanın fânilik basamağından ebedîlik basamağına bir geçiş nimeti olarak değerlendirilebilir. Yine insanların yaşadıkları hayat süreçleri doğrultusunda farklı hal ve boyut değişikliğidir diye de nitelendirebiliriz. İnsanın vatanı asliyesine intikâlidir de denebilir. Dünyâda icra edilenlerin değer bulduğu müstakîm ruhların vuslat koridoruna girdiği bir firdevs açınımıdır ölüm.

Ölüm, “Her nefis ölümü tadacaktır” hakikatine gitmektir. Müslümanların ölüme bakışı son derece duru ve berraktır. Bu cihetle ölüm, ‘dünya hapishânesinden kurtuluştur.’ Sıkıntılı, problemli, meşakkatli bir hayattan sıkıntısız, problemsiz ve meşakkatsiz bir âleme geçiştir. Bu kadar güzelliklerini saydığımız ölümden yine de korkulur değil mi? Neden? Çünkü hiç ölmeyecek gibi şu üç kuruş etmez dünyâya öyle bir bağlı yaşıyoruz ki ondan kopamıyoruz? Halbuki bu dünyada aynen bir yolcu gibi yaşamalıyız kutsî gerçeğini göz ardı ediyoruz.

Dünyâmızı cennete çevirdiğimizden cenneti özleyemiyor, hayal de edemiyoruz. Hiç ölmeyecek gibi bu dünyâya çalışırken yarın ölecek gibi bâkî âlem için çalışmıyor, tezatlar içinde yaşıyoruz. O yüzden ölüm aklımıza gelince uykularımız kaçıyor. Ölüm etrâfımızda sıkça gezinirken nedense kendimize kondurmuyoruz. Hatta yaşadığımız coğrafyada her gün her gün onlarca, yüzlerce Müslüman kardeşlerimizin ölüm haberleri bile bizi sarsmaya yetmiyor. Ölümün bir gün bizim de kapımız çalacağını artık düşünmeli değil miyiz?

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.