Ölülerin dili!

Kerem İşkan
Kurban Bayramı da bitti gitti…
***
Gerilerde kaldı… Ömür dediğin bir AN… Gerisi yalan DOLAN…
***
Necip Fazıl Kısakürek Üstad, bakın akıp giden zamanı şiirinde nasıl nakşediyor;
***
Nedir zaman, nedir?
Bir su mu, bir kuş mu?
Nedir zaman, nedir?
İniş mi, yokuş mu?
***
Bir sese benziyor;
Arkanız hep zifir!
Bir sese benziyor;
Önünüz tüm kabir!
***
Doğduğumuz günden itibaren hızla kabirlerimize koşuyoruz…
***
Küçükken götürüldüğüm mezarlık ziyaretlerini hatırladım bu bayram mezarlıkta…
***
Hiçbir şey ifade etmezdi bana… Taşlar ve üstü engebeli, toprak birikintileri…
***
Orada yatan hiç kimseyi tanımazdım… Babam fısıldar gibi konuşurdu…
***
‘İşte annem, dedem, babam’ diye…
***
O coşkulu bayram sabahları babamın yüzünde ki kederi anlayamazdım…
***
Şimdi bu bayram benim çocuklarımın benim kederimi anlamakta güçlük çektikleri gibi…
***
Kendimi soğuk taşların arasında fısıldarken buldum…
***
‘İşte babam, dedem, halam, amcam’diye…
***
Ürperdim… Çocukken yüzümdeki anlamsız ifadeyi çocuklarımın yüzünde görünce…
***
Bu bayram sabahı kabristanda şirazem yerinden oynadı…
***
O soğuk taşlar üzerinde ne çok tanıdığın ismi var…
***
Engebeli toprak birikintileri altında ne canlar istirahatta…
***
Ömürde kaç bayram kaldı sorusunu sordurarak, bir bayramda böyle geçti gitti…
***
Yazımızı yine Necip Fazıl’ın TABUT şiiriyle bitirelim…
***
Ufka bakarlar; Ölüm uzakta mı, uzakta...
Ve tabut bekler, suya inmek için kızakta...
***
Can Pazarında; Kurbanda… Bir garip mezarlık ziyaretinin bize düşündürdüklerini paylaştık bugün sizlerle…
***
Pazartesi günü daha keyifli bir yazıda buluşmak dileğiyle…