Ne Hallere Düştük Ya Rabbi!

Abdullah Uçar
Türk milleti mayası mertlikle yoğrulmuş bir millettir. Tarihçiler onların soyunu Hz. Nuh'un iyi ahlaklı ve kendine uyup gemiye binen oğlanlarına kadar ulaştırırlar. Hakikaten İslam’la müşerref olmadan da mert, dürüst, çalışkan, atalarına bağlı, törelerine saygılı, zayıfları koruyan, zalim olmayan, kadına değer veren ve daha birçok ahlak-ı hamide diyebileceğimiz vasıflara sahip idiler.

Bu ahlak umdeleri ile İslam’ınkiler son derece uyuştuğu için, kitleler halinde İslâm'a girmişler, onunla müşerref olduktan sonra bu âli duyguları daha da güçlenmiş, mayaları saflaşmış, o manevi dopingle yerinde duramaz hale gelmişler ve i’layı kelimetullah uğruna Malazgirt’te, Mohaç’ta, Çaldıran’da, Kosova’da, Sakarya’da akından akına koşmuşlar, 16’sı büyük olmak üzere 180 dolayında devlet kurmuşlar, emperyalist ve kalleş Haçlıların korkulu rüyası olmuşlardır.

Bugün dünyanın korktuğu Çinliler, onlardan korktukları için 3 bin kilometrelik Çin Seddi’ni yapmışlar. Halife Mu’tasım askerlerini ve korumalarını onlardan seçmiş ve bozulmasınlar diye şehvetli Arap kızları ile Türklerin evlenmelerini yasaklamıştır. Selçuklularla, Memlükler’le ve Osmanlılarla bin sene Haçlıların boğazına hazmedilmez lokma gibi durup, Onların İslam Âleminin her yerini işgal etmelerine mani olup Haç’ın dünya hâkimiyetine engel olmuşlardır.

Türklerin töresinde: “İl gider töre kalır” diye bir söz vardır. Yani düşman vatanımızın bir parçasını alabilir, işgal edebilir, bizden koparabilir ama inancımız, azmimiz, örf ve törelerimiz sağlam kaldıkça biz onu ve daha fazlasını yine almasını biliriz. Yeter ki fikir ve inançlarımız zaafa uğramasın, onurumuzu ve şahsiyetimizi kaybetmeyelim demişler. Gerçekten ne kadar haklı bir görüş. Biz yiyecek kuru ekmeğimizin, giyecek aba ve kıl şalvarımızın, atacak mermimizin, cepheye mühimmat ulaştıracak at ve eşeğimizin, kullanacak ilacımızın...olmadığı bir dönemde bile, Düvel-i Muazzama denen dünyanın en güçlü devletleri ile yedi cephede savaşmışız ve onları Aziz Vatanımızdan kovabilmişiz. Ama bugün inançlarımız, fikirlerimiz, o eski âli duygularımız, bize mahsus onur ve gurur anlayışımız dumura uğradığı, dejenere olduğu için, son bir asırda biz son derece değişen, yabancılaşan, inançlarıyla ve töreleriyle uygun düşmeyen davranışlar sergileyen acayip ve enteresan bir millet olduk.

Dün dünyada; en adaletli, en ahlâklı, en faziletli, en namuslu, en mert, en dürüst gibi… “en” lere sahip olan bir Milet, bugün bu âli duygu ve sıfatların tam zıddı vasıflara sahip hale gelmiştir. Şeytanı bile korkudan titreten, tarihte hiç görülmemiş, duyulmamış, belki hayal bile edilmemiş olay ve vukuatlar bugün bu memlekette cereyan etmektedir. En fazla cinayetlerin işlendiği, en çok toplu kıyım ve katliamların vuku bulduğu, en fazla tecavüzlerin kayda geçtiği, organ mafyasının pervasız dolaştığı, çocuk katillerinin ve mütecavizlerinin enva-i çeşidinin bulunduğu, en fazla mahkûmu olan, en fazla trafik kazası kurbanı bulunan, interpolde en fazla aranan vatandaşları olan… bir millet haline geldik.

Milletimiz bu olumsuz ve korkunç haberlere o kadar tiryaki edilmiş ki, TV’lerin sanki işi bu olmuş. Böyle bir haber bulamasalar kazara kendileri icad edecek ve uyduracak hale gelmişler. Ne yapsınlar arz-talep işi!

Dün ayetlerde vasıfları zikredilen, hadislerde övülen, 600 sene dünyanın süper gücü ve efsanesi halinde olan, başkalarına örnek gösterilen, Hıristiyanlıkta Protestan mezhebinin kurucusu Martin Luther’e bile: "Hıristiyan âlemini ıslah için Osmanlı Tanrı’nın bir lütfudur. Onlara muhâlefet küfürdür" diye fetva verdiren, millet bugün bu hallere neden ve nasıl düştü?

İlericilik, medenilik, entellik, lâiklik, çağdaşlık vb. uydurma sebeplerle, bu milletin bazıları dininden, inancından, örf, adet ve geleneklerinden soyutlamışlar, onları dünyanın efendisi yapan âli duygulardan uzaklaştırmışlar ve bugün menfi hususlarda dünyaya örnek(!) gösterilen yaratıklar haline getirmişler. Hani Akif Merhum der ya:

İmandır o cevher ki İlâhi ne büyüktür

İmansız paslı yürek sinede yüktür

Kurtuluş ise kanunlara uyan, kurallara saygılı, Allah korkusunu ise hayatının her safhasına hâkim kılan, Rasülüllahın şu hadisi şerifini hayat prensibi haline getiren bir nesil yetiştirmektedir: “Her ne kadar sen Allah’ı görmüyorsan da, Allah her yerde seni görür ve gözetir”

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.