Gazze gündeminin çok sıcak olduğu zamanların uyduruk bir antlaşma ile geride kalmış olduğunu düşünen, dolayısıyla Müslümanların mal biriktirme telaşının tekrar zirve yaptığı bu günlerde bir hadisi şerifi tekrar hatırlatmanın faydalı olacağı düşüncesindeyiz.
Hz. Peygamberimiz(sav) şöyle buyurmuştur:
- Cihad etmeden,
- Cihadı arzulamadan ölen münafıklıktan bir pay ile ölmüştür. (Müslim, 1910)
Müslümanların Cumhuriyetin ilk yıllarındaki tek parti iktidarının baskı ve zulümlerinin sona erdiği kabul edilen 1950 yılından bu yana devletin bakıcı gücü karşısında her zaman güçlü olabilmek için zengin olmak, zengin olabilmek için de çok para kazanmak için çalışmak gibi bir düşünceye takılıp kaldığını görmekteyiz.
Bu düşünceyle kendimize ve çevremize hep şöyle dedik:
Bu düşüncede olanların kendi kendilerini ikna ettikleri husus: Allah(cc) bizi dünyayı yönetmemiz için yarattı, yönetmek için zenginliğe gerek vardır ve bu sebeple de çok para kazanmak için çok çalışmak dünyaya dalmak anlamına gelmez.
Müslümanlar için mesele paranın ve dünya lezzetlerinin esiri olup Allah’ı(cc) unutmamak ve Müslümanlık kimliğimizi kaybetmemektedir.
Bu düşünceyle Allah’ın(cc) rızasını kazanmak için daha çok hayır hasenat yapmaya niyet ederek para kazanmaya odaklanarak, daha çok zekât verebilmek, hacca gidebilmek için kazanarak kimsenin malına tenezzül etmeden ihtiyaç sahiplerine, kardeşlerimize, yakın akrabamıza destek olmak için para kazanmanın yanlışlığı yoktur.
Diğer taraftan kâfirin dayattığı saldırgan kapitalizm ekonomisinin zorlamalarına da maruz kalmamak için daha çok çalışmalı, daha çok üretmeli ve daha çok kazanmanın da kötü bir kazanç değildir.
Çok kazanıp zengin olmak elbette helal olan işleri hakkını vererek yapıldığında helaldir ama bu arada topluma karşı kul hakkına riayet edip görevlerimizi ihmal etmeden dengeli bir şekilde davranmaktan vazgeçmeyeceğiz çünkü bir işi doğru yapmamak kul hakkıdır ve ayrıca toplum için de zarardır.
İşimizi doğru yaparken ibadetlerimizi, ailemizi, sağlımızı ve sosyal hayatımızı ihmal etmemek ve çok kazandıkça ahlakımızı yitirmemek gerekir. Camiye her zamankinden daha çok gitmeye çalışmak, komşular ve dostlarla selamı artırmak, kibir ve şımarıklıktan ise Allah’a(cc) sığınarak tevazu ve merhametin temsilcisi olmak gerekir.
Bu düşünceler Müslümanların içine düşürüldüğü protestan kapitalizmin tabir caiz ise giriş kapısı olmuştur. Bu kapıdan girenler istisnasız bir şekilde zarara uğramışlardır.
Para kazanmak ve kazancı Müslümanca bir hayatı kurmak için kullanmak İslam dinine göre mubah, hatta bu uğurda geçirilen her vakit sevap kazanmaya sebeptir düşüncesiyle girilen yol maalesef bu gün Müslümanlar için çıkmaz sokağa dönüşmüştür.
Zengin olunmadan önceki günlerde olalım nerede bir ilim meclisi varsa arayıp bulan, İlim meclislerine gidebilmek için her tür zorluklara katlanan, nasihat dinleyebilmek için edep sahiplerini gözetleyen Müslümanlar zenginlik hastalığına maruz kaldıktan sonra konforlu araçlarının tekerine zarar gelecek diye kenar mahallelerdeki sohbetlere bile gitmez oldular.
Kamu ihalelerindeki olumsuzluklar nedeniyle devletle iş yapmayı kendisi için mubah bile görmeyenler biz özel sektörde çalışarak insanlığa faydalı olalım düşüncesinden nerede bir ihale var biz alalım düşüncesine evirildikleri gibi, en yakın arkadaşlarının bile kendilerinin girecekleri kamu ihalelerine girmesini engellemeyi kendileri için bir hak olarak görmeye başladılar.
Kamu kurum ve kuruluşlarında hak ederek bir makam mevki olanlar bile bir süre sonra burası zaten benin hakkımdı ve bu sebeple makamın mevkiinin nimetlerinden faydalanmak da hem bana hem de eş ve dostlarıma bile helaldir anlayışına dönüştüler.
Son 25 yıldır hem dinimizi hem de kendimizi erozyona uğratarak geldiğimiz nokta maalesef budur.
FARKINDA MIYIZ?
Meselemiz Müslümanların hatalarını ve günahlarını sayıp dökmek değildir.
Biliyoruz ki günahları sayıp dökersek hiç kimsenin günahsız olmadığı ortaya çıkar.
Derdimiz tenkit de değildir.
Anlatmaya çalıştığımız asıl büyük sorunumuz iktidar nimetine bulaşan Müslümanların geçmişte çok fazla dikkat gösterdikleri hassasiyetlerini terk ederek günahların sanki normalmiş görülmesi ve itikadi açıdan Müslümanları zora sokacak konu ve davranışların yine dinî argümanlar kullanarak tevil edilmeye çalışılmasıdır.
Yukarıya aldığımız Hadisi Şerifteki cihad mefhumunu sürekli, gündeminde tutan kaç kişi kaldı dersiniz?
Umarız derdimiz biraz olsun anlatabilmişizdir.