Millet ve Ümmet Olabilme Şuuru

.

“Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık ve sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık; tanışasınız diye. Muhakkak ki Allah katında en değerli olanınız Allah’tan en çok korkanınızdır. Şüphesiz Allah bilendir ve her şeyden haberdar olandır.” (Hucurat-13)
Allah Teala zül celali vel ikram hazretleri Hz. Adem’i yarattığında meleklere Hz. Adem’e secde etmelerini emretti. Ancak bu secde ile Rabbimizin muradı Hz. Adem’e tabbüdün tecellisi değildi elbette. İtaat-i melaikeyi seyretmekti belki de (Allah-u alem)
Nitekim melekler secde ettiler. Ancak… İlla iblis. “Ben ondan üstünüm beni ateşten onu çamurdan yarattın.” (Araf-12) dedi… Böbürlenmesi onu Rabbe itaatten alıkoydu. Hakikaten öyle miydi? Ateş topraktan üstün müydü? Elbette hayır… Peki ya toprak ateşten? Buna evet cevabını vermek bizi şeytanın düştüğü hataya düşürür. İkisinin de hayatımızda, insanlık hayatında yeri ve önemi büyük; görevi farklıdır.
“Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratıp ikisinden bir çok kadınlar ve erkekler üreten Rabbinizden korkun.” (Nisa -1) Bu ayet-i kerimeden açıkça anlaşıldığı üzere yüce Rabbimiz Hz. Adem’i yaratmış ondan da eşi Hz. Havva’yı yaratmıştır. Bu ayet-i kerimeden çıkarımla erkeğin kadından üstün olduğu sonucuna varanlar yok değil. Ancak biz biliyoruz ki Hz. Adem ilk yaratıldığında ona cinsiyet kavramını yüklemek bile mümkün değildi. Kendisinin farkına varabilmesi için bedenen ve ruhen kendisinden farklı bir yaratılmışa ihtiyacı vardı. Ona kendini fark ettirecek onu mükemmelleştirecek bir varlığa…
Kadına… Hal böyle iken erkeğe kadından üstündür demek ya da tam tersini söylemek elbette doğru bir yaklaşım olmaz. Zira erkeğin üstün olduğu alanlar farklıdır, kadının üstün olduğu alanlar farklıdır ve bu farklılıklar birleştiğinde annelik ve babalık gibi ulvi kavramlar ortaya çıkar.
Bir kadın ve bir erkek izdivac ile hayatlarını birleştirirken birbirlerinin ahlaki özelliklerinin yanı sıra dış görünüşlerine de çoğu zaman dikkat ederler. Bütün erkeklerin Hz. Adem’e bütün kadınların da Hz. Havva’ya benzediği bir dünyayı tahayyül ettiğimizde ulaşacağımız sonuç hüsran olur. Zira evlenecek kişilerin birbirlerini beğenmeleri ve seçmeleri izdivacı özel kılan en önemli unsurlardandır ve işte burada bir kez daha anlıyoruz ki insanları hayvanlardan farklı kılan en önemli özellik insanlardaki farklılık ve çeşitliliklerdir. İnsan ise bu farklılıklardan istifade etmeyi başarabildiği sürece eşref-ül mahlukattır.
Eşrefül mahlukat olmayı en ziyadesiyle başaran Kainat Efendisi'nin hayatı her konuda olduğu gibi bu konuda da emsalsiz hadiseleri bünyesinde barındırır. Hayatının hiçbir döneminde “ben bilirim” demeyip; çocuk demeden, genç demeden, yaşlı demeden, kadın-erkek demeden ashabıyla sürekli istişare halinde olmuş ve Hendek Savaşı gibi İslam tarihinin en önemli demlerini temsil eden bir savaşın taktiğini İranlı bir sahabeden (Selman-ı Farisi) almış, uygulamış ve muvaffakiyete yürümüştü. Demiyordu ki Allah Rasulü: “Bizim adetlerimiz var iken”… Demiyordu ki Allah Rasülü “O acemdir”…
Ve yine Yemenli bir sahabenin (Ebu Musa El-Eşari) yeme –içme adabını; sofraya birlikte oturup, birlikte kalkmalarını benimsemiş, uygulamış, tavsiye etmiş ve asırlar sonrasına eşsiz bir miras olarak nakletmişti. Demiyordu ki Allah Rasulü “O Arap değildir”… aksine onları al-i beytinden görüyordu, aksine onları her fırsatta methediyordu ve ashabının nezdinde bütün insanlığı şöyle uyarıyordu:
“Ey İnsanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem’in çocuklarısınız. Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana üstünlüğü olmadığı gibi kırmızı tenlinin siyah tenli üzerine, siyah tenlinin de kırmızı tenli üzerine bir üstünlüğü yoktur. Allah katında en üstün olanınız takvaca en üstün olanınızdır.”
Allah Rasulü (s.a.v) her fırsatta müminlerin kardeş olduğunu vurgulamış ve müminleri bir vücudun azalarına benzetmiştir. Kendilerini ırk ve asabiyet gibi yönlerle diğer insanlardan üstün görenleri “Irkçılığa çağıran ırkçılık için savaşan ve ırkçılık üzere ölen bizden değildir” diyerek ağır bir dille eleştirmiştir ve yine bir başka hadis-i şerifinde “Bir kimseyi ameli geri bırakmışsa soyu ve nesebi onu kurtaramaz” buyurarak insanların ve hassaten ümmetinin nesebini soyunu dava edinerek hayatlarını bu uğurda tüketmeleri yerine en başta belirttiğimiz ayeti kerimede geçtiği üzere (hucurat-13) “tanışasınız” kelimesiyle aynı kökten türeyen “irfan” ile ilim ile hikmet ile kendilerini hemhal eylemelerini tavsiye buyurmuştur.
Girmeden bir millete tefrika düşman giremez
Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez…
M.Akif Ersoy
Milli şarimizin de dediği gibi ırkçılık ve asabiyet gibi tefrika doğuran, kargaşa doğuran, katliam doğuran kavramların zulmetinden bizleri millet olma, ümmet olma ve kul olma şuuruna ve nuruna ulaştırması için, barışın, muhabbetin adaletin ve kardeşliğin hakim olduğu aydınlık bir dünyaya bizleri kavuşturması için Rabbimize inanıyor, O’na güveniyor ve O’ndan yardım diliyoruz. La havle vela kuvvete illa billahil aliyyil azim…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri