Medya Toplum İnşa Ederse

Süleyman Küçük

Bir toplum nasıl oluşur sorusuna; bir toplum ortak mirastan kaynaklanan inanç, kültür, davranış, düşünme ve ileriye doğru sosyal, siyasal, ekonomik alanlardaki bir değişme süreci doğrultusunda oluşur derseniz bunlar eskidendi diyenler karşısında zor duruma düşerseniz.

Her ne kadar hala bunlar toplumun çoğunluğu tarafından kabul edilen ortak bilinçtir diyenlerin de varlığı devam ediyor olsa da maalesef içinde yaşadığımız toplum artık bu tanımlamaların dışındadır.

Çünkü bu toplum dininde ve tarihinde hiç olmamasına rağmen başka coğrafyalarda ve başka toplumlarda yaşanan kast sistemlerine rahmet okutturacak bir toplumsal tabakalaşma yaşamıştır.

Son yüzyılda yaşanan ve çoğunluğu topluma uygun olmayan yasaların uygulanmasından kaynaklanan eşitsizlikler toplumu oluşturan insanlar arasında tarihsel seyirde yer alan toplumsal istikrar ve değişim süreçlerinin aksine sert bir kırılma meydana getirmiştir.

Her toplum bünyesinde birtakım yapısal eşitsizlikleri barındırır denilebilir. Bu düşünce bir noktaya kadar kabul edilebilir ancak oluşan ayrışma nesilden nesile aktarılan ve yerleşik düzenin devamı için gerekli olan bir araç kılınmaz.

Maalesef bizde bu tabakalaşma devlet eliyle oluşturulduğu için müesses nizamın devamı için oluşturulan ayrışmanın da nesilden nesile aktarılması şart olarak görülmüştür.

Yine bu nedenledir ki oluşturulan toplumsal tabakalaşma sisteminin sosyolojik anlamlarının yerleştirilmesi, oluşturulan sosyal tabakalaşma türlerinin birbirleriyle olan farklılıklarının korunması amaçladığı için de toplumda aristokratik tabaka, feodal zümre tabakası, siyasi kast sistemi ile bağlantılı bir ekonomik kölelik sistemi oluşturulmuştur.

Başka toplumlarda yaşanmış mıdır bilmeyiz ama bu toplumda kurulan toplumsal tabakalaşma kapalılık ve katılık üzerine kurulduğu için oluşturulan tabakalar toplum yapısının dayandığı birlik ve bütünlüğü bozacak şekilde dini, ideolojik ve sosyokültürel noktaları da yok etmeye yönelik olmuştur.

Yaşanan tabakalaşma en genel anlamı ile bireyler ve grupların belirli özellikleri üzerinden dizayn edilmeye çalışıldığı için eşitsizliğin yapısı ve eşitsizliğin, eşitsizliği hem eşitsizliği kuranların hem de eşitsizliği yaşayanların hayatları üzerindeki kalıcı sonuçlar doğurmuştur.

Oluşturulan toplum tabakalar arasındaki ayrımın katı olması nedeniyle kuralları koyanlarca toplumu oluşturan bireylere yüklenen görev ve verilen statülerin bireysel çabalarla erişilmesi mümkün olmaması nedeniyle ayrıca bireylerin özendirilmesi de söz konusu olmuştur.

Toplumdaki çoğunluğu oluşturan bireylerle olan farklılıklarını kendileri için varlık sebebi olarak gören kişiler kendilerinden başkalarının konulmuş olan toplumsal sınırları aşmak için herhangi bir girişimde bulunmalarına izin vermemeyi de görev bilmişlerdir.

Kurulu düzenin devamında karşılaşılan zorlukları aşmak için zaman zaman en üst aristokrat sınıfın onayıyla sınırların esnetilip toplumdaki mevcut olan tabakalar arası geçişlere izin verilse ve bu geçişleri sağlamak için bireyler özendirilse de insanların bir üst erişme durumlarında beklenenden farklı değişkenliklere şahit olunmuştur.

Bu sayılan farklılıkları ve olumsuzlukları varken yok gösterebilmek veya fark eden insanları fark ettiklerinden uzaklaştırabilmek için de gündeme insandan insana olan farklılıkları nedeniyle başı ve sonu tam olarak tarif edilemeyen ihtiyaçların karşılanması olgusu konulmuştur.

Yahudi kökenli Amerikalı akademisyen ve psikolog olan Abraham Maslow un 1930 lu yıllarda Maslow teorisi veya Maslow un ihtiyaçlar hiyerarşisi adı altında ortaya koyduğu fikirleri memleketimizde insanlara dayatma görevi ise basın yayın organlarına verilmiştir.

Seküler bir toplum oluşturma amacıyla kendisine verilen görevi yerine getirebilmeleri için de basın yayın organları bir taraftan sansüre varan uygulamalarla sıkı sıkıya kontrol edilirken diğer taraftan ithalat ve gümrük kolaylıkları ile desteklenmiştir.

İnsandan başka her varlığın duygularını araştıran ve bu konuda bilimlerin bile duygularının varlığını ispata çalışan güdümlü basın yayın organları aslında insan denen varlığın duygularının varlığını ve bu duygulara saygı göstermenin gerekliliğini kavrayamamış veya kendilerine verilen görev gereği bu duyguyu yok etmeye çalışmıştır.

İhtiyaçları giderildikçe insanların mutlu olmasından rahatsız olarak insanlar ihtiyaçlara yöneltildikçe daha kolay yönetilirler gerçeğini ikame ederek toplumu dönüştürmekle görevli basın yayın organları karar birimlerinin direktifleri doğrultusunda çok uluslu şirketlerin ürettikleri mal ve hizmetlere karşı insanlarda bir ihtiyaç algısı oluşturarak onları tüketim alışkanlığı bir yaşam biçimi haline dönüştürmüştür.

FARKINDA MIYIZ?

Hızlı sanayileşme ile beraber teknolojinin gelişmesi ile temel ihtiyaçlar dışında hayatı kolaylaştıran ve ego tatminine yönelik olarak insanlardaki büyüklenme duygusunu öne çıkaran mal ve hizmetler temel ihtiyaç haline dönüştürülünce seküler kapitalist düşünce egoizmi de insan için bir ihtiyaç saymış hatta egoistik ihtiyaçlar en üst ihtiyaç sınıfına çıkarılıvermiştir.

Medyanın inşa ettiği toplum işte budur.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.