Lunapark'taki gizli hüzün

Ayşe Aslı Duruk

“Kişi inandığı gibi yaşamazsa, yaşadığı gibi inanır” diye, kime ait olduğu tartışmalı olan ama içerik olarak tartışmasız şekilde doğru bulduğum bir söz vardır. Kimisi bu sözü Hz. Ömer’e, kimisi Hz.Ali’ye, kimisi de Mevlana’ya atfeder. Kimin olduğunu Allah bilir. Biz de bu kısmı tartışmayacağız şimdi zaten.

**

Fakat bunun içerisinde yaşayıp, bunlar tarafından yoğun etki altında kalan insanın duyargaları, o sırada söz konusu olan o çevresel faktörleri içine alıp bunları hissetmeye ve yaşamaya karşı oldukça meyillidir. Sözün içeriği bunu anlatıyor galiba.

Nitekim o sırada ben de eğlenmeye başlamıştım.

Eğlenmek, evet. Çünkü eğlencenin, hızlı ve hareketli şarkılarla ve yanıp sönen rengarenk ışıklarla pompalandığı bir yerdeydim. Mısırlar, içecekler, dondurmalar, çekirdekler ve buzlu bademler satılıyor, alınıyor, yeniliyor ve içiliyordu her yerde.

Her yandan gelen heyecanlı çığlıklar, neşeli bir coşku, halinden memnun ve daha fazlasını isteyip arayan çocuksu ve meraklı gülümseyişler vardı yüzlerde. Bir lunaparktaydım. Bu, taşkınlığa varan düzeydeki yoğun ve çılgınca eğlenceden kendimi nasıl izole edecektim ki bir köşede?

Dedim ya, eğleniyordum işte. İster istemez, eli mahkum, edilgence de olsa bu neşeye yakından maruz kalan her kişi, sonunda eğlenirdi zaten.

**

Ve hakkında artık tek bir yazı bile yazmak istemediğim bir konu neredeyse 1.5 yıldır endişesini, korkusunu ve hüznünü demirlemiş, yerini iyice sağlamlaştırmıştı içimde. Adını anmama gerek var mı? Malum salgın hastalıktan bahsediyorum. İnanır mısınız bilmem ama ilk gününden beri, günlük verileri aktaran tabloları benim kadar büyük bir sadakat ve ciddiyetle takip eden, psikolojisi de tablodaki dalgalanmaya bağlı olarak düşen ya da yükselen -elbette ters bir orantıyla- başka bir kişi daha yoktur galiba.

O günlerde de hiç beklenmeyen bir şekilde 4. mü, 5. mi, artık sayısını da karıştırdım ama işte bu bilmem kaçıncı dalgalanmanın yükselttiği vaka ve vefat sayıları, moralimi ve güvenimi alt üst etmişti. Güven derken kastettiğim, hani dünyanın her bir kuytusuna kadar sinip yerleşmiş olan, elinizle gösteremeyeceğiniz ama varlığını adınızdan daha iyi bildiğiniz bir yaşam enerjisinden; gezegeni döndüren ve kanınızın damarınızın içinden akmasına olanak tanıyan bir güç vardır ya, işte o güce karşı duyduğum güvenden söz ettim.

Bir virüse yenilerek, kafamdaki imajının heybetinden biraz eksilip, karizmasını derinden ‘çizdirmiş’ olan bu kuvvete karşı yeni yeni yönelen şüphe ve güvensizlik dolu bakışlarım vardı şimdi. Hakkında ne konuştuğum, ne yazdığım, yalnızca kendi iç dünyamda yaşadığım gizli ve uğursuz bir şeye dönüşmüştü artık, bu hastalık konusu.

Ve hastalığa bizatihi olarak yakalanmakla ilgili değil bu takıntım. Sadece, ancak bir pandemiye has olan kırmızı alarm seslerini her an her yerde işitiyordum. Diken üzerinde olmaktan, huzursuzluktan fena halde bıkmıştım yani; sanılanın aksine, virüs kapmaktan değil -ki aylar önce yaptırdığı testi pozitif çıkan ama şu anda 3. Doz aşısını da yaptırmış birisi olarak birçok kişiden çok daha az korku yaşıyorum kendim için-. Fakat anlatabildim mi, pandemi demek, diken üzerindelik ve huzursuzluk demekti işte. Ha bir de, hürriyet kısıtı tabi…

**

Tablolara karşı ilk gününden beri gelişen sadakatim ve ilgimin altında, işte bunlar vardı. Ama o anda, bir lunaparkın içindeydim işte. Sıkıysa neşelenme!

Ve günün verilerini gösteren tablo artık yayınlanmış olmalıydı o saatlerde. Baktım.

Vaka ve vefat sayıları, bir önceki güne nazaran oldukça yükselmişti! O sırada, parkın gözdesi olan devasa bir eğlence aletinden, yaşanan heyecanın doruk noktasına ulaştığını belli eden adrenalin dolu çığlıklar yükseldi. Tabloya ters bir orantıyla bağlı bir halde, düşecek miydim peki ben de o sırada? Yoksa, ‘yaşadığım gibi inanarak’ çevredeki neşenin maruziyeti altında mı kalacaktım?

Söyleyeyim… Sözün sahibiyle -o sırada- bu konuda ters düşüyorum ama dışarıdan pompalanan o eğlence, gözümde ancak sahte ve yalancı bir simülasyona dönüşüp, üzerimdeki tüm etkisini kaybetti. 1.5 yıldır tesiri altında olduğum şey ise, gücünden hiçbir şey kaybetmedi ve verilerdeki yüksek sayılar, paldır küldür yere düşürdü beni.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.