Kuyumcu Hikâyesinin Sonu

Kuyumcu Hikâyesinin Sonu

Sevgili okurlar her zaman ki gibi yazımıza ‘Selam duâsı’yla başlamak isteriz.

‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’

Efendim artık uzun süredir başladığımız hikâyemizin sonlarına yaklaşmış bulunuyoruz. Evet son beyitler;

“Şâyet onun (pâdişâhın) murâdı Müslüman kanı dökmek olsaydı, kâfir olayım ki, onun adını ağzıma almazdım.”

Eğer pâdişah (ruh), kan dökmek isteseydi, ta Semerkant’tan adamı getirtmezdi. Bunu ilâhî tecelliden dolayı yapmıştı, yoksa nefsine tâbi olmak için değil, o asla Müslüman kanı dökenlerden olmak istemedi, öyle olsa kâfir olurdu. Zirâ Cenâbı Hak insana akıl-fikir-irâde ve doğru düşünme yeteneği bahşetmişken neden kötüleri över durumda olsun. Bununla kötülüğü yaymış ve küfrânı nimet yapmış olur.

“Gökler eşkiyânın ve kötülünün övülmesinden titrer. Kötülüğün övülmesinden muttaki ve iyi adam suizanna düşer, kötü düşüncelere kapılır.”

Kötüyü övmek pek çok fenâlığa sebeptir. Bu durum bir kere, Yüce ve Aziz olan Rabb’in rızâsına uygun değildir. Kötü davranışların insanlar tarafından onaylanmasına vesile olur. Kötülüğü yapanın terbiye edilmesi, belki onun o kötülüğü bırakmasına sebep olur. O kötü teşvik edilirse, iyi davranışlı olanlar kendinden şüphe duyar, iyilerin umutları kırılır, kötü kişinin güzel algılanmasına neden olur. Bu adamı kötü biliyorduk ama demek ki, onun yaptığı iyi tanımlanıyor, diye yanlış anlaşılır. Neticede kötü insanı ve icra ettiği kötü işi iyi göstermek, kötülüğün yayılmasına vesile olur, sonuçta bu zulümdür.

Aslında burada bahsedilen kötü kişinin övgüsü değil, bir Hak dostunun methidir. Şah, kuyumcuyu öldürerek, hakikatte onun mazlum ve maktul olmasına sebep oldu. Böylece kuyumcu ebedi saadete erişti. Belki de kuyumcu yaşasaydı, kendini nefsinin emrine vererek pek çok günah işleyecek ve ahret hayâtı tehlikeye girecekti. Bu misal tıpkı, Hızır’ın küçük çocuğu öldürerek, onun cennete gitmesine, cehennemden kurtulmasına vesile olması gibiydi.

‘Hz. Mevlânâ, kuyumcunun katlinden maksadın; Nefsin hevâ ve hevesinden kurtulması olduğunu ve bu heva ve hevesin de ortadan kaldırılması gerektiğini söylemişti. Meselenin ehemmiyetin anlatmak için buyuruyor ki; Evet kuyumcunun zehirlenmesi, heva ve hevesin giderilmesi demektir. Yoksa ortada bir öldürme hâdisesi yoktur. Böyle olmayıp da pâdişah bir Müslüman’ın kanın dökmekle rahatlayan bir zâlim olsaydı, tabii ben de onu medhü senâya kalkışmazdım. Çünkü bu fâsıkın medhi arşı âlâyı titretir.’ (Tâhîrul Mevlevî, Mesnevî Şerhi, 1971, İst, I.c, s.190) Ama tabi günahkârı övmek aynen onun günahına ortak olmak demektir. Kötünün yaptığı çirkin işleri övmek, ona methiyeler düzmek büyük günahlardandır.

“O pâdişah, çok şeyden haberdar, gâyet anlayışlı bir şah idi. O Allah Teâlâ’nın has ve seçkin kullarındandı.”

Hep belirtildiği üzere, pâdişah rûhu temsil etmekteydi. Ruh ise, Cenâbı Hakk’ın rûhunu (Hicr, 29) hatırlattığı için dâima hâlis ve lâtif idi.

“Bunun gibi bir kimseyi âdil bir pâdişah öldürürse, onu bahtın gideceği en yüce mevkilere çeker, yükseltir.”

Kâmil insanların, akıllıca ve dosdoğru istikâmetleri üzere, her ne zorlu ve ağır iş yapsalar da, mutlaka bir güzel tecelliye ve hikmette dayanır. Ve bu muameleye tâbi tutulan kişi de, yüksek derecelere çıkarılacak olan bahtiyar kişidir.

“Şah, lütfun ve güzelliğin kendisiydi. Eğer kuyumcunun faydasını kahrında görmemiş olsaydı, nasıl kuyumcunun kahra uğramasını, zehirlenmesini isterdi?”

Yüce Rabb’in rızâsını kazanmak adına işler yapan kâmil insanlar, gerektiğinde herkese problem gibi görünen, öyle sıkıntılı, zor ve ağır işlere girişirler ki, ancak bu işin mutlaka kişiye bir faydası vardır. Ama tabi bu yapılan iş anlamayanlara göre hiç de uygun ve doğru bir iş değildir. Sâdece gönül seviyesi olanlar bunu anlayabilir.

‘Nefsin gayrı meşru isteklerini temsil eden kuyumcunun yâni nefsin öldürülmesi ile kötü istekler yok olacak, kişiyi Hakk’a götürecek meşru duyguların önü açılacak ve kulun Hakk’a yükselmesi mümkün olacaktı. Bunda da sayısız güzellikler, hesapsız mutluluk ve ilâhî huzur ve cennet vardı. Ve lütfun kendisi olan gönül, pâdişâhı da bu yücelikleri diliyor, kahır gibi görünen ölümde kuyumcuya ebedi mutluluğun ömrünü sunuyordu.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, s.172)

“Çocuk hacamatçının neşterinden titrer. Şefkatli anne ise bu gamlı halden sevinçlidir.”

Kâmil ahlak sâhibi, istikâmet üzere, isâbetli kararlar alan mânevî şahsiyetler, bâzı kişilere birtakım ezâ ve cefâ etseler dahi, onları kendi evlatları gibi severler. Bir annenin evlâdına olan şefkat ve merhameti mâlumdur. Ancak Rabb’imiz daha çok merhamet sâhibidir. Anne evlâdının sağlığı ve iyileşmesi için yaptırmak istediği sünnet bir uygulama olan hacamat için neşter vurulacak çocuğunun ağlayıp, sızlanmasına tahammül gösterir ama sonucu düşünerek ve onun geleceğini düşünerek sabreder. İşte insanlar da, kötü gibi görünen hâdiselerin gelecekteki faydasını hesap ederek, suizan etmeyerek, sabır göstermelidir.

“İnsana ruh nefhetmiş olan Allah, yarım canı alır, karşılığında yüz can verir. Hatta aklına ve vehmü hayâle gelmeyecek şeyleri ihsan buyurur.”

Cenâbı Hakk’ın o kâmil dostları, hikmet gereği insana ettikleri eza ve cefâya karşılık yüz bin nimet lütfeder. Meselâ, savaşlarda şehid olanların ruhları alınır ama karşılığında ona içinde ebedi kalacağı ve içinden hiç çıkmayacağı, tahmin ötesi güzellikte yüz bin ölümsüz nimetler bahşedilir. Âdeta Allah Teâlâ, cennet karşılığında onların canlarını satın almıştır. (Tevbe, 111) âyeti tecelli eder. Görünürde acı ve elem olan nice hâdise vardır ki, bu kişi için en büyük bir kazanç olur.

“Sen kendinle kıyas yaparsın. Lâkin gerçekten gâyet uzak düşmüşsün iyi bak!”

Gâfil insanlar, Hakk’ın ve O’nun dostlarının hikmetle yaptıkları işlere, kıt akıllarıyla kendi pencerelerinden baktıklarında hisse alamazlar. Hâdiselere gafletle bakanlar hikmete varamazlar, bir o kadar da hakikatten uzaklaşırlar. Fikren ve fiilen hayırlı netice almak isteyenler, bu hususta konuyu daha iyi anlamak için emek ve gayret sarf etmelidir.

Efendim Mesnevideki ilk hikâyemizdeki beyitleri hamdolsun neticelendi. Haftaya farklı bir hikâyeyle nasipse karşınızda olmak duâsıyla, Rabbimize emânet olunuz. Hayırlı Cumâlar.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri