Kriz, Para Darlığına Dayanır

Nevzat Laleli
Küresel ekonomik kriz (2)
 
Ekonomik krizin kendini göstermesi; piyasada para darlığı, temel girdiler de aşırı zamlar, iş yerlerinin kapanması, geri dönen çek ve senetlerin aşırı derecede artması, icra ve iflaslar, buna bağlı olarak işsizliğin artması ve açlık… Yuvaların yıkılması, soygunlar, hırsızlıklar, dolandırıcılık vakaları… Adam öldürmeler ve intiharların artması… Ve sosyal hayatın bozulması ve sosyal patlamaların başlaması… Şeklinde karşımıza çıkmaktadır.

Hükümet yetkililerinin kriz değerlendirmelerinde, “Küresel ekonomik kriz” sözünü kullanmaktadırlar. Yetkililer, bu işte kendilerinin bir suçu olmadığının sinyalini vermek istediklerinden ve ekonomide yanlış yapıyoruz diyemediklerinden “Küresel ekonomik kriz” sözünün arakasına sığınmakta ve krizin sorumluluğunu küreselliğe yani dünyadaki ekonomik krize endekslenmeye çalışılmaktadırlar. Ve krizin küreselliğine gösterebildikleri tek ölçü ise “ihracatımızdaki düşüştür

Evet, mutlaka bunun az da olsa bizim krizimize bir tesiri olmaktadır. Ama bu görünen kriz, istesek de istemesek de yıllardır sürdürülen “Kapitalist ekonomik” düzenin artık yürüyememesidir. İhracat azalmasının en önemli sebeplerinden birisi, imalatta inputun (girdilerin) yüksek olması nedeniyle maliyetlerin yüksek olması, o da dünya piyasalarında rekabet gücümüzü kaybetmemizdir.

Artık bu ayakkabı ayağı sıkmaya başlamıştır, ayakkabıyı kalıpta büyütmeye çalışmak çare olamamaktadır.

PARA DARLIĞININ SEBEPLERİ

Önce ekonomik krizi doğuran sebepleri incelemeye başlayalım. Piyasada dönen mevcut paraya ekonomik tabirlerle “emisyon” denmektedir.

Yukarıda sıralamaya çalıştığım ekonomik krizin belirtilerinden anlaşılacağı üzere krizin ana sebeplerinden en önemli sebeplerinden birisi piyasada para darlığının yaşanmasıdır. Para darlığı; Tüketicinin elindeki para ile yakından alakalıdır. Onların elinde yeteri kadar para olmayınca kendini, mevcut parasıyla temel ihtiyaç maddelerini almaya odaklamakta (gıda maddeleri, ilaç ve eğitim giderleri gibi) tali(ikinci) maddelerin alımlarını ertelemekte veya durdurmaktadırlar. Mesela halk, ayakkabı, elbise gibi ihtiyaç maddelerini ertelemekte onlara yama ve pençe yaptırarak idare etmeye çalışmaktadır. İnşaat sektörü durma noktasına gelmiş olup oğlunu evlendirememekte, kızını gelin edememekte onlara ev açarak evi tefriş edememektedir v.s.

Halk daha ucuz olduğu için “Çin mallarına” itibar etmekte bu sebeple de yerli sanayi mal satamadığı için çökme noktasına gelmiş bulunmaktadır.

Halkın, almadığı veya alamadığı bu maddeleri üreten veya imal edenler, satanlar, bunların nakliyesini, ambalajlanmasını yapanlar gibi sanayinin bel kemiği kuruluşlar mal satamayınca ellerine para geçmemekte böylece iş yerlerinin giderleri karşılanamamakta, işçilerine yeterince ücret ödenememekte, borçlarını kapatamamaktadırlar.

Üretim ve imalatta bu para devranı (akışı) zinciri, bir yerden kırılınca buna bağlı kuruluş ve işletmelerde de para dolaşımı durmakta, ekonomik krizler bütün bir toplumu sarmaktadır.

FAİZCİLİK, FAKİRLEŞTİRİR

Para darlığının en önemli sebeplerinden biri, haksız kazanç yoluyla halkın elindeki parasının alınmasıdır. Dünya çapında bu işler, “faizler” yoluyla yapılmaktadır. Adam bankadan bir işi için kredi çekmiş ise veya senetli - çekli borcunu ödeyememişse hemen karşısına faiz uygulaması çıkmaktadır. Hele adına “temerrüt faiz” denilen bir uygulama vardır ki bu, ödenemeyen faizlerinin de anaparaya çevrilerek onların da faizlerinin hesap edilerek borçludan kat kat almaktır. Buna “faizin de faizi…” denmektedir.

Bu görünen faizin yanı sıra bir de görünmeyen faiz vardır ki bundan kimsenin haberi olmamaktadır. Fırından aldığımız ve çoluk çocuğumuzla birlikte yediğimiz ekmeğin tohumluğu, gübresi, traktörü, traktörün yedek parçası ve mazotu, nakliyecinin kamyonu, buğday silosu, un fabrikası ve onun işletme sermayesi, fırın ve onun işletme sermayesi hep bankadan alınan kredilerle yürütülmektedir. Her bir kaleminde kredi faizleri ödenmekte ve bunlar ekmeğin maliyetini içine dâhil edilmektedir. Sonuçta fırından 300 gr.lık bir ekmeği alırken ödenen 60 kuruş içerisinde gerçek maliyetin yanı sıra bu birikmiş faizler de ödenmektedir.

FAİZLER MALİYETE GİRMEKTEDİR

Yapılan bir hesapta* 60 kuruşluk bir ekmeğin 20 kuruşu faize, 20 kuruşu haksız vergilere gitmektedir. Ancak kalan 20 kuruş gerçek maliyettir. Bunun bir başka şekilde de söylenişi ise; “Ekmeğin içerisinden faizler ve haksız vergiler çıkartıldığında ekmek 20 kuruşa satılabilecektir” demektir.

Ekonomisi faiz uygulaması içerinde bulunan bütün ülkeler, uyguladıklar faiz oranı kadar her yıl enflasyonla (fiyatların yükselmesi, para değerinin düşmesi) karşı karşıya kalmaktadırlar. ABD’de faiz oranları % 1,5 kadardır, oradaki yıllık enflasyon da % 1,5 civarındadır. Ülkemizde faiz oranları % 60 -70 civarında olup buna bağlı enflasyon da % 60 -70 kadardır.

“Ama Türkiye’de enflasyonun çok aşağılarda olduğu ilan edilmektedir” derseniz, bu halkın alım gücü düşüklüğünden dolayı piyasa hareketleri ve mal satışları durgunlaşmakta üretici ve imalatçılar borçlarını ödeyerek ayakta kalabilmek için “indirimli mal satışları yapmak” durumunda kalmaktadırlar. Bu uygulama da enflasyon oranının düşük kalmasına sebep olmaktadır.

Bu düşük rakamı ilan etmelerinin bir diğer sebebi; “Enflasyon hesabına konu edilen ürün ve malların” biraz lüks tüketim malları olmasından kaynaklanmaktadır. Mesela halkın kullandığı doğal gaz ve benzin fiyatlarındaki artışlar enflasyona dâhil edilmemektedir.

Bir başka önemli sebebi ise; “para değerlerinde birim zamandaki ki düşüşler” hesaplara dâhil edilmemektedir. Mesela altın fiyatı durmadan yükselmektedir. Bu fiyat artışı altın madeninde bir değişiklik olduğundan değil para değerinin düşmesin ve alım gücünü kaybetmesinden doğmaktadır.

* Milli Görüş lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın ekonomi konferansları.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.