Kriz, kapitalizmin iflasıdır (7) Kriz Ameliyat İstiyor

Nevzat Laleli
Bütün kapitalist (para ve faiz ağırlıklı) ekonomik sistemlerde olduğu gibi bizde de iki önemli sektör bulunmaktadır. Bunlar; bankalar, borsa, tefecilerin (örneğin sıcak para) oluşturduğu “finans (para) sektörü” ile üretime ve imalata dayalı işlerin oluşturduğu “reel (gerçek) sektör”dür.

Koyu faizcilik, haksız ve yüksek vergiler, kambiyo oyunları, maliyeti kabartan ve rekabet yolunu tersine çeviren giderler (reklâmlar), fiyat spekülatörlüğü (yüksek kâr yapma isteği - vurgunculuk), karaborsacılık ile mal ve ürünlerin fiyatları çok yükselmiştir. Diğer taraftan maaşlar ve ücretler ile çiftçinin, köylünün, üreticinin ürettiği ürünlerin (et ve süt havcılığı besiciliği, pancar, pamuk, buğday, tütün, çay, fındık gibi) taban fiyatlarının düşük tutulması toplumun elinde avucunda ne varsa almış ve onun tükenmesini sağlamıştır.

Büyük halk kitleleri elinde kalan az bir imkânlarla birinci derece önemli mal ve maddeleri (ekmek, sağlık ve eğitim giderleri… gibi) almakta, ikinci ve üçüncü derecedeki mal ve malzemeleri almamakta veya eskisiyle idare etmeyi yeğlemektedir.

Halkımız esnafı, esnaf toptancıyı, toptancı üreticiyi ve üretici finans sektörünü kilitlemekte üretim ve imalat sektörü durgunluğa girince işçi çıkarmaları hızlanmakta, bunlar kredi de kullanmayınca, kredi kuruluşları giderlerini karşılayamamakta onlar da ekonomik krizin içerisini itilmektedirler.

SEKTÖRLERİN ÖNEMLİ ÖZELLİKLERİ

Finans sektörünün elinde kullanabileceği bol parası olması sebebiyle dernekleri vardır, gazeteleri ve televizyonları vardır, kendisiyle açık veya gizli mukavele imzalanmış köşe yazarları bulunmaktadır. Bu bakımdan bunların sesi çıkmakta, ekonomik kriz karşısında bunlar bir ağızdan “salvo (yaylım) ateşi” yapmakta, toplantılar, paneller düzenlemekte, kitaplar, broşürler hazırlatmakta, devlet ve hükümet büyükleri ziyaret edilmektedirler.

Reel sektöre gelince bunlar ekonominin bütün gücünü omuzlarında hissetmelerine rağmen seslerini istenen seviyede duyuramamaktadırlar. Her ne kadar onların da odaları, borsaları varsa da bunlar devlet ve hükümet yetkilileri karşısında haklarını gereği kadar arayamamakta seslerini yeterince duyuramamaktadırlar.

Yetkililer de “küresel ekonomik kriz veya ülkemizi kavuran ekonomik kriz” karşısında bir tedbir (önlem) almak isteseler, eşyanın tabiatı gereği “ağlayana meme vermeyi” düşünmekte, sesi çıkmayanı pas geçmeye temayül (meyil) göstermektedirler.

İşin bu noktasında, devletin icraatı ellerinde olan yetkililerin kendilerine akıl ve yön verecek güvenilir danışmanları olması lazımdır ki yapacakları icraatlar da başarılı olunsun.

KRİZ NASIL ÖNLENİR

Ekonomik krizin önlenmesinde yeni keşiflerin yapılması gerek de yok ihtiyaç da... Açıklayacağım ve daha önce yapılmış uygulamalardan örnekler takdim etmeye çalışacağım.

Bu yazıyı hazırlamakta olduğum bu günlerde hükümetin de ekonomik krizle alakalı bazı önlemler almaya başladığını görüyorum. Bu önlem, otomobil ve beyaz eşyada ÖTV’yi (Özel Tüketim Vergisini) üç ay indirmek (% 18’den % 8’e) şeklinde başlamıştır. Bu canlanma otomotiv imalat sanayisinin hareketlenmesine sebep olmuş, onlar da geçici olarak durdurdukları işlerini yeniden başlatmışlar, işçi çıkarımına şimdilik son vermişlerdir.

Görüleceği gibi yukarıdan beri krizle alakalı ortaya sürmüş olduğum tezimi (yüksek vergiler alınmakta olduğu) doğrulamıştır. Bir sahada yapılan ve geçici olarak uygulanan bu vergi indirimi ile bu sahada nasıl bir canlanma sağlanmışsa diğer sahalarda da aynı canlanmanın sağlanması için yine aynı yolun uygulanması doğru olacaktır.

Eğer kriz devam etse ve mal alış ve satışları durma noktasına gelmiş olsa (vergiler istediği kadar yüksek olsun) hükümet bir kuruş vergi alamayacakken, şimdi vergilerin düşmesi sebebiyle canlanan sanayilerden (mal satımındaki sürümden) çok daha fazla vergi tahsil edebilecektir.

Mal satışlarının artabilmesi için ikinci husus faiz yüzdelerinin düşürülmesi ve temerrüt (faizin de faizi uygulaması) faizler yerine basit ve sabit faiz uygulamasına geçilmesidir.

İşçi ve memur ücretlerine hemen (en az % 50) zam verilmeli ve bu kesimin reel sanayiyi canlandırabilmesi için alış – veriş yapması sağlanmalıdır.

Köylünün, çiftçinin, üreticinin “icralık işlemleri” dondurulmalı, faizlerinin temerrüde düşmesi önlenmelidir.

Devlet kuruluşları (tabii yabancılara satılmayanları) KİT’lerin, belediyelerin (Belediyeler artık yıllık bütçelerinin 1,5 katından fazla borçlanamıyorlar) ve özel sektörün devlet garantili aşırı dış borç almaları önlenmelidir.

Hükümet yeniden ve derhal “havuz sitemine” geçmeli, “denk bütçe hazırlayarak” devletin rantiyeciler tarafından söğüşlenmesini önlemelidir.

İthalatta lüks tüketim mal ve malzemeleri ile hizmetlerinin mümkün olduğunca aşağıya çekilmesi, hükümeti “İthalat rejiminde” yapacağı düzenleme ile mümkündür. Böylece dış borçlanma ihtiyacımız azalacaktır.

Ülkemizde imalatı mümkün olan mal, makine ve ekipmanların hiç olmazsa bir kısmının yerli piyasadan temin edilebilmesi için “yerli imal durum belgeleri” tanzim edilerek yatırımlarda bu konunun takip edilmesi sağlanmalıdır.

ÖRNEK UYGULAMA

Bu ve benzeri uygulamaları bu hükümet yapabilir mi? İşte bütün mesele buradadır. Bu ve daha fazlası ülkemizde 1996 – 97 yılları arasında 1 yıl hükümette kalmış olan Refah-yol hükümetince uygulanmış, ülkemiz ve insanımız bütün dünya insanlığının erişemediği bir bolluk ve berekete kavuşmuştu.

Sayın Başbakan Erdoğan, seçim mitinglerinde Baykal ve Bahçeli’ye seslenerek; “İşsizliği önleyecek bir projeniz varsa onu söyleyin. Eğer yapamazsam istifa ederim” diyordu.

Biz Sayın Başbakanı bu hitabında samimi bulmak istiyor ve kendisini Sayın Erbakan’la görüşmeye davet ediyoruz. Onun önerdiği çözümleri yaparak ülkemizi ekonomik krizden ve işsizlik bataklığından kurtarmasını veya bunları yapamazsa istifa etmesini teklif ve tavsiye ediyoruz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.