Atsanız atamazsınız…
Satsanız satamazsınız…
Kapının önüne koyamazsınız…
“Bana ne” deme gibi bir lüksünüz, lüksümüz yok… Konyaspor işimizin bir parçası, dahası bu şehirde yaşayanların kaderidir… Kaçtıkça peşimizden kovalar, gölgemiz gibi bizi takip eder… Başımızın tacıdır, tatlı belasıdır… Ailemizin asi ruhu… Oğlumuz Ahmet, kızımız Ayşe gibidir… Ocağımızın tüten bacası, uykusuz gecelerimizin müsebbibidir…
Lafın özü; Bu şehrin bir gerçeğidir Konyaspor…
Asya’dan Avrupa’ya gelirken, dikenli yollardan geçti… Kolay olmadı Süper Lig’e yeniden dönüş… Bank Asya içimize sinmemişti bir türlü… Neyse ki, uzamadı Bank Asya’daki misafirlik…
Bu şehri ve şehrin takımını yönetenler, umarım “dün”den ders çıkarırlar, Konyaspor’un Konya için önemli bir gerçek olduğunun farkına varırlar…
Sadece yönetenler mi?
Tabi ki, değil…
Bu şehrin her türlü nimetlerinden yararlanan, berber çırağından tutun da, fabrika sahiplerine kadar, hatta havada uçanı, yerde kaçanı da dahil, özleriyle sözleriyle bu kulübü yaşatmak için yarışa girmeli…
Lafı kombinelere getirmeye çalışıyorum…
Bahattin Karapınar’ı severiz sevmeyiz, o ayrı…
Ama, Konyaspor’u sevmeme gibi bir lüksümüz yok… Dolayısıyla da, bu şehirde yaşayan herkesin, herkesimin mutlaka çorbada tuzu bulunmalıdır… Verilecek destek kişilere değil, şehrin dünya’ya açılan penceresi Konyaspor’a olacak…
Sayın Vali Aydın Nezih Doğan ve Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Tahir Akyürek, kombine biletlerin satışı konusunda tribünden sahaya inerler, özellikle sivil toplum kuruluşlarına, önemli sanayicilerimize ve işadamlarımıza bu anlamda çağrıda bulunabilirlerse, Konyaspor’a önemli bir destek vermiş olurlar…
Bu şehirde hiç kimse Vali ve Büyükşehir Belediye Başkanı’na “hayır” demez…
Adres benden, “haydi beyler pamuk eller cebe” demek Valimiz ve Büyükşehir Belediye başkanımızdan…
“Ya Milletvekillerimiz?” dediğinizi duyar gibi oldum…
Onlar mı?
Onlar, Konyaspor’un iyi günlerinde, şampiyonluk kutlamalarında ya da gönül verdikleri İstanbul takımları Konya’ya geldiğinde piyasaya çıkarlar, şeref tribününde arz-ı endam ederler…
Onlar, sıkıntılı günlerde hiç yoktular…
Bugünkü yokluklarını da garipsememek lazım.
***
DÜĞÜNLER
Malum yaz geldi…
Başka bir deyişle düğün sezonu açıldı…
Kimi dostlar çocuklarını evlendiriyor, kimi dostlar erkek çocuklarının ilk mürüvvetini görmenin tatlı heyecanını yaşıyor…
Zaman bulduğumuz ve programlar çakışmadığı müddetçe “dost”larımızın gülen yüzlerine eşlik ediyor, mutluluklarını paylaşmaya çalışıyoruz…
Geçtiğimiz Cuma günü de Sedirler’den, yani mahalleden çocukluk arkadaşım Mehmet Ünal, biriciği Emirhan’ın ilk mürüvettini görmenin heyecanını yaşadı…
Sevgili Mehmet, Emirhan’ına kır düğünü yapmış… Ben görmedim, ama daha önce gören arkadaşlarımın methiyeler düzdüğü güzel bir mekanda dostlarını ağırlamış sevgili kardeşim…
Keşke, gidebilseydim…
Keşke, programlar çakışmasaydı…
Keşke, çocukluk arkadaşımın mutlu, gülen yüzünün fotoğrafını çekebilseydim…
Keşke…
Dedim ya, programlar çakışınca “sünnet”inde olamadık…
Ama söz…
Yaradan emanetini almaz ise Emirhan’ın düğün pilavına kaşık sallamayan benim kaşığım kırılsın.
***
O bir Olimpiyat ikincisi, Avrupa şampiyonu tekvandocu kızımız…
Azize Tanrıkulu…
Azize’de kendisi gibi Avrupa şampiyonu sporcumuz Abdullah Sertçelik ile hayatını birleştirdi… İzmir’e davetliydik, icabet edemedik… Şampiyonlarımıza “mutluluklar” diliyorum…
Umarım evlilikleri de spor yaşantıları gibi “muhteşem” olur.
***
Ve Ömer Gazel kardeşim…
Oğlu Eymen’i Yücel Kemandi’nin sevgili kızı Şeyma ile evlendirdi… Gazel ve Kemandi ailelerinin bu mutlu günlerine göz tanıklığı ettik…
Sevgili Ömer, ağabeyimiz, babamız, ustamız, adamlığın ve adam olabilmenin en son örneği merhum Mehmet Gazel’in yadigarı…
Gitmeseydim Ömer’in düğününe, Mehmet ağabeye saygısızlık olurdu…
Ben Mehmet ağabeye hiç saygısızlık yapmadım…
Çünkü, düğünde canım ağabeyim de vardı…
Ve bize “hoş geldiniz canavarlar” dediğini hissettim…
Eymen ve Şeyma kardeşlere de ömür boyu mutluluklar.