Tam künyesi es-Seyyid Abdullah bin Mehmet bin Ali el-Bozkıri es-Seydisehri en-Nakşibendi el-Halidi olan Hacı Abdullah Efendi, 1807 yılında Konya Vilayeti’ nin Bozkır Kazası’ na bağlı Karacahisar Köyü’ nde dünyaya gelmiştir. Seydişehir’ de 50 yıl boyunca Nakşibendi şeyhliği, 70 yıl ise müderrislik yaptıktan sonra1903 yılında Seydişehir’ de vefat etmiştir.
Annesini doğumundan kısa bir süre sonra, babası hadis alimi Mehmet Yeğen Efendi’ yi ise henüz beş yaşındayken kaybeden Abdullah Efendi, böylece hem anne hem de baba şefkatinden mahrum kalmıştır. Bu zor dönemde kendisine üvey annesi sahip çıkmış; önce sıbyan mektebine, ardından da babasının müderrislik yaparken vefat ettiği Karacahisar Medresesi’ ne göndermiştir. Babasının vefatının ardından, medresedeki müderrislik görevini onun talebesi Memiş Efendi devralmıştır.
Abdullah Efendi, rahmetli babasının öğrencisi olan Memiş Efendi’ nin yanında adeta hayata yeniden gözlerini açmış; onun bilgi ve şefkatiyle büyümüştür. Yaklaşık 12 yaşında yatılı olarak medreseye kaydolan Abdullah Efendi, hocası Memiş Efendi tarafından büyük bir ihtimamla yetiştirilmiştir. Aradan geçen 14 yılın sonunda Abdullah Efendi, hem Nakşibendi Tarikatı’ na intisab etmiş, hem hadis icazeti almış, hem de 28 yaşında genç bir müderris olmuştur
Aynı dönemde Seydişehir’de, şehir merkezindeki medresede Amasyalı Nuri Efendi müderrislik yapmaktadır. Sıla-i rahîm için Amasya’ ya giderken eşi Arife Hanım’ a “Olur da geri dönemezsem, başına bir müşkül gelirse Memiş Efendi’ye git.”der. Gerçekten de Nuri Efendi, Amasya’da vefat eder ve bir daha Seydişehir’e dönemez. Zamanla bazı sıkıntılar yaşayan, iki çocuk annesi Arife Hanım, merhum eşinin bu öğüdünü hatırlayarak Memiş Efendi’ye başvurur.
Tam da bu dönemde, hocasının emaneti olan ve anne babadan mahrum büyüyen talebesi Abdullah Efendi, medrese eğitimini yeni tamamlamıştır. Memiş Efendi, onu bir medreseye yerleştirerek hem ilme hizmet etmesini sağlamak hem de rahmetli hocasının evladını huzura kavuşturmak arzusundadır. İşte bu düşünceler içerisindeyken Arife Hanım’ın Seydişehir’den gelişi güzel bir tevafuk olur. Bunun üzerine Memiş Efendi, Abdullah Efendi ile Arife Hanım’ı nikahlayarak 1833 yılında onları Seydişehir’e gönderir. Böylece Abdullah Efendi’nin 70 yıl sürecek Seydişehir’de ki müderrislik hayatı da başlamış olur.
Hocası Memiş Efendi ile irtibatını hiç koparmayan sürekli ziyaretine giderek yanında kalan Hacı Abdullah Efendi, hocasının vefatı sonrası 1852 yılında Nakşibendi tarikatının Halidiyye kolunun şeyhi olmuştur. Bununla birlikte Kadiri, Suhreverdi, Kubrevi, Çeşti, Mevlevi tarikatlarınında şeyhliğini yapmış halifelerini bu tarikatların usulüne göre yetiştirmiş ve talebe yetiştirmelerine izin vermiştir.
Bu dönemde Nakşibendi şeyhi olarak ünü tüm Türkiye’ye yayılan Hacı Abdullah Efendi, Anadolu’nun dört bir yanından halkın akın akın ziyaret ettiği bir mürşid haline gelmiştir. Zamanın devlet büyüklerinin de sevgi ve saygısını kazanan Hacı Abdullah Efendi’yi, Sultan II. Abdülhamid Han’ın da gizlice ziyaret ettiği rivayet edilmektedir.
II. Abdülhamid Han’ın Hacı Abdullah Efendi’ye olan ilgisi bununla da sınırlı kalmamıştır. Vefatının ardından türbesini inşa ettirmiş, ayrıca uzun saatler süren zikir meclisleri sebebiyle bel fıtığına yakalanan oğlu Hacagan Efendi’yi İstanbul’a davet ederek, bizzat saray hekimlerine ameliyat ettirmiştir. Öte yandan, Sultan Abdülhamid’in annesi de Memiş Efendi’nin türbesine bir şadırvan yaptırmıştır.
Hacı Abdullah Efendi’nin önemli ziyaretçilerinden biri de, Konya’nın en etkili valilerinden ve aynı zamanda sadrazamlık yapmış olan Avlonyalı Ferit Paşa’dır. Altı yıl boyunca Konya Valiliği görevinde bulunan Ferit Paşa, bu süre zarfında Hükümet Konağı, Gureba Hastanesi, Millet Bahçesi, Buğday Pazarı gibi birçok yapının inşasını gerçekleştirmiş; ayrıca yollar, şoseler ve köprüler yaptırmıştır. Selçuklu eserlerini onartmış, Konya’ya içme suyu getirmiş ve suyun dağıtımını sağlamak amacıyla Alaaddin Tepesi’ne Ferit Paşa Maksemi’ni inşa ettirmiştir.
Yine bir gün, Seydişehir’de Hacı Abdullah Efendi’yi ziyaret eden Ferit Paşa, vedalaşma sırasında Hacı Abdullah Efendi’nin kendisine, “Bu son görüşmemiz” demesiyle büyük bir şaşkınlık ve telaş yaşamıştır. Bunun üzerine Hacı Abdullah Efendi, “Bir daha görüşemeyeceğiz; lakin bu, sizin için hayırlı olacaktır,” diyerek sözlerini tamamlamıştır.
Nitekim Ferit Paşa, Seydişehir’den Antalya’ya geçtikten kısa bir süre sonra İstanbul’dan gelen bir telgrafla İstanbul’a davet edilmiştir. 1902 yılında Rumeli Islahat Komisyonu Reisliği’ne, bir yıl sonra ise Sadrazamlığa atanmış; gerçekten de bir daha Seydişehir’e dönememiştir. Ferit Paşa, sadrazamlığı döneminde yaşadığı bu olayı Sultan II. Abdülhamid Han’a anlatmıştır. Hacı Abdullah Efendi’nin 1903 yılındaki vefatının ardından, Sultan’ın emriyle mezarı üzerine bir türbe inşa edilirken, sandukasının üzerine örtülen yeşil atlastan puşideyi de Avlonyalı Ferit Paşa göndermiştir.
Kafkas Kartalı Şeyh Şamil ile Hacı Abdullah Efendi’nin, o güne kadar hiç yüz yüze gelmemiş olmalarına rağmen, Osmanlı-Rus Savaşı sonrasında ilk kez Medine’de karşılaştıkları anlatılır. Bu tarihi buluşmada Şeyh Şamil’in, Hacı Abdullah Efendi’ye dönerek, “Şeyh Efendi, savaş esnasında ne zaman sıkışsak, sizin talebelerinizle birlikte okuduğunuz İhlâs Suresi imdadımıza yetişti,” dediği rivayet edilir. Yıllardır birbirlerini tanıyan ama hiç görüşmemiş bu iki büyük insanın, hasretle birbirlerine sarılıp ağladıkları da nesilden nesile aktarılan kıymetli menkıbelerden yalnızca biridir.
Şeyh Efendi’nin talebe ve müridlerinin sayısı, vefatına kadar sürekli artmış ve şöhreti tüm İslam dünyasına yayılmıştır. Ziyaretçilerinden pek çoğu, onun ilim ve feyzinden etkilenerek daha yakın olmak amacıyla Seydişehir’e yerleşmiştir. Buharalı Şeyh, Adanalı Mehmet Hoca, Uşaklı Hekim Hacı Ali Efendi, Bağdatlı Abdullah Hoca, Eğirdirli Halil Efendi, Dirmilli Mehmet Efendi, Kaşaklılı Ahmet Efendi, İçelli Mustafa Efendi, Çimili Hacı Yusuf ve daha birçok isim, onun döneminde Seydişehir’e yerleşmiş ve burada vefat etmiştir.
Bununla birlikte, Prof. Dr. Cevat Akşit’in büyük dedesi Hacı Şeyh Mehmet Efendi, Delibaş Ayaklanması’nda şehit edilen Sivaslı Ali Kemal Efendi, Ayaşlı Şakir Efendi, Bergamalı Abdullah Efendi, Eskişehirli Abdullah Efendi gibi birçok kadı, naib, müftü, müderris, âlim ve şeyh yetiştirmiştir. Ayrıca Antalya, Korkuteli, Fethiye, Muğla ve Denizli’de pek çok medresenin kurulmasına öncülük etmiştir.
Hacı Abdullah Efendi, Seydişehir çarşı merkezinde, günümüzde Seyyid Harun Unlu Mamülleri dükkanı civarında bulunan ve kendi adıyla anılan 26 odalı medresede, 1833-1903 yılları arasında tam 70 yıl müderrislik yapmıştır. Medresede eğitim süresi dokuz ay olup, bu süre zarfında öğrencilere temel dini bilgiler, Arapça, Farsça, Fıkıh, Feraiz (Miras Hukuku), Tefsir, Tasavvurat (Mantık) ve Tasdikât gibi dersler verilmiştir
Medreselerin tatile girdiği Recep, Şaban ve Ramazan aylarında öğrenciler, çevre köylerdeki camilerde görev alarak adeta bir staj süreci geçirirlerdi. Boşalan medresede ise, yurdun dört bir yanından gelen Nakşibendi tarikatı mensupları kalırdı. Medresede ve Seyyid Harun Veli Camii’nde erbain ve itikafa girilirdi. Bu dönemlerde Seydişehir ve Seyyid Harun Veli Camii, en kalabalık günlerini yaşardı.
1901 yılı Maarif Salnamesi’ne göre medresede Seyh Hacı Abdullah Medresesi’ nde 150 öğrenci eğitim görmekteydi. 1924 yılında çıkarılan Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile tüm vakıf mektepleri, medreseler ve özel eğitim kurumlarının yanı sıra diğer bakanlıklara bağlı okulların tamamının Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlanması amaçlanmıştı. Ancak, yeri ve mal varlıklarıyla birlikte satılarak gelir kaynağına dönüştürülenler yalnızca medreseler olmuştur. Ülke genelinde, bir kısmı öğrencisizlik nedeniyle zaten kapalı olanlarla birlikte toplam 479 medrese kapatılmıştır.
Bu 479 medrese arasında Seydişehir merkezde bulunan Hacı Abdullah Efendi ve Rasih Efendi Medreseleri ile Yalıhüyük, Bozkır Üçpınar, Sopran Köyü, Dalayman, Gencek, Orta ve Aşağı Karaviran gibi toplam on medrese 1926 yılında ihale yoluyla satılmıştır. Medreselerde bulunan kitaplar ise genellikle şahısların eline geçerek zamanla kaybolmuştur. Seydişehir’de yapımı tamamlanan ilk modern öğretim kurumu ise 1939 yılında açılan Merkez İlkokulu olmuştur.
Hacı Abdullah Efendi’nin türbesinin doğusunda, yaklaşık 100 metre mesafede bulunan evi, son birkaç yıla kadar boş olsa da ayakta kalmış; ancak günümüzde yıkılmış ve yerine bir esnaf dükkanı açılmıştır. 1859 yılında İzmirli Hafız Mustafa Efendi, Şeyh Hacı Abdullah Efendi’ye hürmeten, evinin tam karşısına bir çeşme yaptırmıştır. Ancak çeşmenin cephesi 1961 yılında değiştirilmiş, suyu kesilmiş, taşları yıkılmış ve kurnası kaybolmuş günümüzde hala virane halde beklemektedir.
Sosyal konulara her zaman duyarlı olan Şeyh Efendi, tütün ve alkollü içeceklerin tüketilmesine şiddetle karşı çıkmıştır. 21 Kasım 1864 tarihli bir belgeye göre, yanına aldığı yaklaşık 400 talebesiyle birlikte, o dönemde medrese öğrencilerine gizlice alkollü içecek satan kişileri şehirden çıkarmıştır.
Yazımızı Hacı Abdullah Efendi’nin tütünle ilgili şu dörtlüğüyle sonlandıralım:
“Kahve-i ruhi siyahımdır, sıhhat verir bedene,
Allah lanet etsin, tütünü icat edene.
Tütüne hor bakmayın, belki içenler ar eder,
Onu necasete atmayın, orayı da berbat eder.”
Yeniden görüşmek dileğiyle, baki selamlar....
- YARARLANILAN KAYNAKLAR
- Şerafettin YILDIZ; Seydişehirli Hacı Abdullah Efendi
- Abdurrahman AYAZ; Seydişehir Tarihi
- İsmail BİLGİLİ - Ahmet ÇELİK; Muhammed Kutsi El- Bozkıri
- Mehmet Ali UZ; Konya Alimleri Velileri,
- Hasan ÖZÖNDER; Konya Velileri
- Feridun Nafiz UZLUK; Fatih Devrinde Karaman Eyaleti Vakıfları Fihristi
- Caner ARABACI; Osmanlı Dönemi Konya Medreseleri
- Ercan ARSLAN; Seydişehir Kazasında İlköğretim Kurumları
- Sait SAMAT; Baçini Sanat Dergisi- Sayı 3 Ocak2024 ( Hacı Abdullah Efendi Türbesi)
- Hasan Basri KARADENİZ; Belleten Nisan 1998 (Seydişehir’in Kurucusu Seyyid Harun Evlatları)
- www.haberler.com; 10 Haziran 2013 (Medine-i Sani, Seyyid Harun Veli’ye Vefa Borcu)