Kazak Edebiyatı’ndan değerli bir eseri aktarmaya çalışacağım yeni bir Türkistan Notları’ndan tüm okurlara merhaba!
Geçtiğimiz aylarda Ankara’da gerçekleşen bir kitap fuarında uzun süredir çalışmalarını takip ettiğim Avrasya Yazarlar Birliği’nin standını ziyaret etmiştim. Birliğin ‘Onursal Başkanı’ olan rahmetli Dr. Yakup Ömeroğlu Hoca ile Türkistan’da üniversitemizin organize ettiği bir etkinlikte tanışma fırsatı bulmuştum. Türk Edebiyatı ve Türk Dünyası ile ilgili önemli çalışmalara imza atan bu değerli kurumun halihazırda başkanlık görevini yürüten, üniversitemizin ilk mezunlarından Sayın Ufuk Tuzman ile de bu kitap fuarı vesilesiyle bir araya gelerek hasbihal etmiştik. Aynı zamanda Sayın Tuzman’ın yakın zamanda Kazak Türkçesi’nden Türkiye Türkçesi’ne çevirisini tamamlayarak Bengü Yayınları tarafından yayımlanan Kızıl Cebe Rıskul kitabını da burada temin ettim. Bugünse kısaca hikayesinden bahsettiğim bu kitabı sizlere anlatmaya çalışacağım.
Ünlü Kazak gazeteci, yazar Şerhan Murtaza’nın kaleminden çıkan ‘’Kızıl Cebe’’ (Kızıl Ok) romanı Kazak Edebiyatı klasikleri arasında önemli bir eser olarak kabul edilir. Aslında 5 ciltlik bir seridir bu roman. İlk bölümü Kızıl Cebe Rıskul’dur. Turar, Yıldızlı Köprü, Kıl Köprü ve Tamuk (Cehennem) adlarıyla devam eder Kızıl Cebe serisi.
Orta Asya ve Türk Dünyası deyince akla ilk gelen yazarlardan Cengiz Aytmatov’un kitaplarını okuyanlar bilecektir ki o dönemlerde o bölgede yazılan romanlar, dram ve trajedi içerir. Dert ve mücadele içerir. Çevreyle, eşyayla, hayvanlarla ve tarihlerle insanlar arasında duygusal bağlar vardır. Bu hikayelerin hemen hepsinde gelenek ve göreneklere karşı güçlü bağlar yer alır. Aytmatov kadar ülkemizde bilinen bir yazar olmasa da yine Kırgızistan’a çok uzak olmayan bir bölgede, Jambıl’ın Binbulak köyünde 1932 yılında dünyaya gelen Murtaza, üniversite eğitimini Moskova Devlet Üniversitesi Gazetecilik Fakültesi’nde tamamlamıştır. Kariyeri boyunca pek çok gazetede yazarlık ve önemli görevler üstlenen yazarın aynı zamanda Kazak Edebiyatı’na sunduğu çok sayıda kitabı bulunmaktadır. Sovyet döneminin kırmızı listesinde bulunan Alihan Bökeyhan, Mustafa Çokay, Ahmet Baytursun ve Mir Yakup Devlatulı gibi isimlerle birlikte, Kazak milli tarihinin gizlenen sayfalarının tekrar günyüzüne çıkmasında ve öğrenilmesinde önemli hizmetleri olmuştur.
Murtaza’nın Kızıl Cebe romanıysa, Sovyet döneminin önemli siyaset ve fikir insanlarından Turar Rıskulov’un hayatını ve mücadelesini anlatır. Turar’ın çocukluğunda babasının ve dolayısıyla kendi ailesinin başından geçenleri ve mücadelesini konu alan Kızıl Cebe Rıskul romanı yaşandığı dönem itibariyle dönemin Kazakistan coğrafyasında yaşanan politik gelişmeleri, feodal düzeni, sosyolojik pek çok konuyu tüm açıklığıyla okuyucuyla buluşturur. Yazar, 1905 yılında Rusların ‘’Kanlı Pazar’’ ihtilali sonrasına denk gelen o kaotik dönemi doğrudan yaşanmış olaylar üzerinden, ilk kaynaktan, birinci ağızdan anlatmaktadır. Yer yer ayrıntılı ve renkli betimlemeler sayesinde roman tek nefeste okunacak bir akıcılığa kavuşmuştur. Çeviri metodu sayesinde de pek çok Kazakça kelime aslını korumuş ve Kazakça bilenler ve ilgisi olanlar için hem daha anlaşılır hem de keyif veren bir hale gelmiştir. Ve halk edebiyatımızın vazgeçilmezi atasözü ve deyimlerimiz bu eserde de oldukça sık kullanılarak aynı zamanda okuyucuya nasihatler de aşılamaktadır. Bir iki örnek paylaşacak olursak; karakter inşası ve gurur üzerine, "Düşman atına binme yeleli diye, kötüyle dost olma varlıklı diye" öğütü ve Kazak konukseverliği üzerine de, "Doğrayıp yemezsen ete doymazsın, gecelemezse konuğa doymazsın" demiştir yazar.
Murtaza’nın anlatım yetenekleriyle hemen her sayfada böylece karşılaşmak mümkün. Okuyucunun Kızıl Cebe Rıskul’u okuduktan sonra serinin diğer kitaplarının da Türkiye Türkçesi’ne tercüme edilmesini sabırsızlıkla bekleyeceği bir eser olduğu kanaatindeyim. Özellikle Kazak Edebiyatı ve tarihine ilgisi olanların muhakkak temin edip okuması gerektiğini düşünüyorum.
Aslında gönül isterdi ki bu eserin orijinalini temin edip okuyayım. Ancak ne yazık ki günümüzde Kazakistan’da kitap temin etmek, özellikle de Kazakça yayınları temin etmek oldukça zor. Elbette orada yaşadığım süre boyunca bulduğum her fırsatta Kazakça kitaplar satın almıştım. Ancak maalesef Kazakistan’da, hacim ve maliyet açısından yayıncılık sektörü okuyucu zorlayan bir durumda. Gözlemleyebildiğim kadarıyla özellikle son birkaç yıldır bazı yayınevleri gençlerin ilgisini çekecek yöntemlerle Kazak Edebiyatı’nın önemli eserlerini okuyucuyla buluşturma gayretinde. Bu tür gelişmeler elbette sevindirici.
Bu vesileyle hem Türk Edebiyatı’nın kült eserlerinin yaygın bir şekilde Türk Dünyası’nda tercümelerinin hızlanmasını hem de Kazak Edebiyatı’nın Türkiye’de daha da yaygınlaşmasını temenni ediyorum. Sözü yine bir Kazak\Kırgız atasözü ile bitirip sizlere esenlikler diliyorum.
"Rüzgar deveyi sallıyorsa, keçini gökyüzünde ara."