Ekim ayının son günlerindeyiz...
Her yıl bu vakitlerde, saymaya başlarım. Ta ki mart ayına ulaşıncaya kadar, sayarım. İçimden hep sayarım, gizlice ve unutmadan; bir günü bile atlamadan sayarım öyle. Ekimden marta kadar... Sayarım.
Havaların ısınmasına ne kadar kaldı!? Başına 'geri' mi yoksa 'ileri' sıfatını mı eklemem gerektiğini bilemediğim sayım başladı bu sene de.
Daha yeni başladık...
Karanlık ve soğuk günleri, o uzun ve tekinsiz geceleri seven var mıdır, hakikaten; kış mevsimini? Gökyüzünün içine gizlenmiş olan devasa, keskin ve buzdan mamül bıçaktan kaçıp kurtulmalı oysa! Hoş, kaçmak pek mümkün olmasa da -nereye kaçıyorsun?- ondan saklanıp sırlanmalı hiç olmazsa.
Buraya kadar anlaşılmış olabileceği üzere, kış mevsimini pek sevmem de... Gerçi hayatın sürprizlerle dolu olduğu gerçeğinin kendisi, hemen hemen her zaman geçerli ve böylece sürprizsiz bir gerçektir. Hani diyorum, bakarsınız bu mevsimi sevmeye başlarım sebepsiz, sebepli, aniden ya da yavaş yavaş. Yazgı'nın cilveleri, hayatın ters köşeleri ve büyüklü küçüklü sürprizleri falan işte...
Fakat kendimden değil de kıştan bahsedeceğim bu yazıda. Bunu yaparken de elbette subjektiflikten kaçılamaz zaten. Fakat ona bakınca görülenleri yazacağım. 'Ona'...
Havada deli gibi dönüp dururken kesen, kanatan, yakan ve acıtan muazzam ebattaki bıçağı/kılıcı, gözleriyle göremese bile tüm varlığıyla onu orada sezip idrak eden, sadece ben olamam ya... Siz de biliyor ve tanıyorsunuz onu, değil mi? İlahi bir buyruğun emriyle, genellikle ekim aylarının ortalarından itibaren göğe yerleştirilen ve mart aylarının bir yerinde oradan çekilip alınacak olan kılıcı? Celladına aşık olan birinin yaptığı gibi, bir de romantik temalar yüklerler kışın karına, beyazına, karasına ve soğuğuna, azizim! Hiç anlamam! Biz mi kalın kafalıyız yoksa?
Hoş... Mevsimlerin dengesi, küresel ısınma ya da ziraat gibi konu başlıklarından ve her mevsimin aslında elzem ve hayatî olduğundan da hiç kimse söz etmesin şimdi! Zira bunları inkar eden değil, duruma daha çok bireysel açıdan yaklaşan bir yazı bu.
Mavi Gezegen'in, kişisel ve alacalı dünyamıza sirayet edip, bizi derinden yükseğe kadar etkileyen halleri işte... Hiç kimse %100'lük bir muafiyetten ve inzivadan; çevresel koşullardan öylesi azade olup, bunlarla etkileşimsiz kalabilmekten söz edemez, öyle değil mi? Ve ömür vefa ettiği takdirde, parmaklarımın görünmez bir aralığına gizlediğim, hani şu zikirmatiklere öykünmüş olan bir nevi 'zamanmatik' imi de çalıştırmaya başladım, yenice. Takriben 5 ay, yani mart ayına ulaşmak varsa nasipte, sayacağım hep. Varlığından hiç hazzetmediğim o görünmez, devasa ve göksel kılıç, oradan çekilip alınıncaya kadar, o zamanmatiği parmağımdan çıkartıp fırlatıp atıncaya kadar, ilkbaharla kucaklaşıncaya kadar sayacağım.