Kim kiminle arkadaş

Nevzat Laleli

Çocuklarla… yazı serisi                                                       

Sevgili çocuklar,

Komşu çocuklarından, sınıfta ki çocuklardan arkadaşlarınız vardır.

Bu arkadaşlarınızla oyunlar oynar, ders çalışırsınız.

Bazı arkadaşlarınızı kendinize çok yakın bulursunuz. Onlarla daha samimi (içten) arkadaşlıklar kurarsınız.

Bazıları ile de “Severim seni, gördüğüm yerde…” şeklinde arkadaşlıklarınız olur. Bunlarla siz her zaman birlikte olmazsınız. Ara sıra görüşürsünüz.

Sevgili çocuklar,

Kendileriyle samimi (içten) arkadaşlık kurduğunuz çocukların en önemli özellikleri, sizin onları, onların da sizi sevmesi, size değer vererek sevinçlerinize ve dertlerinize ortak olmasıdır, değil mi?

Çocuklukta başlayan böyle arkadaşlıklar bütün bir hayat devam edecektir.

Ne zaman içinizi dökeceğiniz, derdinizi açacağınız bir insan arasanız, o arkadaşlarınızı arar, onlarla birlikte büyük mutluluklar duyarsınız.

Eskiler (atalarımız) demişlerdir ki “Bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim

Yani her kesin arkadaşı kendisi gibi olur, öyle olmak zorundadır.

Terbiyeli, kibar, efendi çocuklar, kendileri gibi terbiyeli, kibar ve efendi çocukları arkadaş tutarlar. Yaramaz, haylaz çocuklarda kendileri gibi olanları…

Siz, siz olun… Kendinize terbiyeli, edepli ve kibar çocukları arkadaş seçin.

Bunlar size her zaman destek ve yardımcı olacaklardır.

UYUŞMAYAN ARKADAŞLIKLAR

Terbiyeli, kibar, nazik bir çocuk kendine haylaz, yaramaz bir çocuğu arkadaş seçerse ne olur? Veya bunun tersi olup ta yaramaz ve haylaz bir çocuk kendine terbiyeli, efendi bir çocuğu arkadaş seçse bu arkadaşlık nasıl yürür?

Böyle arkadaşlıklar uzun ömürlü olmaz. Ya siz arkadaşınızı terk edersiniz veya o sizi… Buna halkımız “Kan (huy) uyuşmazlığı…” demişlerdir.

Aynen bir fare ile bir kurbağanın arkadaşlığına benzetmişlerdir.

Birçok konu bizlere örnek hikâyeler anlatan Mevlana Hazretleri birbiri ile uyuşamayan iki hayvanın hikâyesini bakın nasıl anlatıyor.

FARE KURBAĞANIN ARKADAŞLIĞI

Bir dere kenarında tanışan fare ile kurbağa arkadaş olmuşlar.

Aralarındaki muhabbet (sevgi, saygı) gün geçtikçe artmış.

Her sabah buluşup konuşur ve dertleşirlermiş. Akşam güneş battığında fare kayanın kovuğuna, kurbağa da suyun içerisindeki yuvasına çekilirmiş.

Birbirlerini tekrar görmek için sabahı zor ederlermiş.

Bir gün fare, kurbağaya şöyle demiş.

''Sabahtan sabaha konuşup dertleşmek bana yeterli gelmiyor. Seni daha sık görmek istiyorum. Bir derdim, sıkıntım olduğunda sana rahatça ulaşabilmeliyim. Sen her zaman suyun üstünde olmadığın için sana sesimi duyuramıyorum. Buna bir çare bulalım.''

Beraberce bu işe bir çözüm aradılar. Sonunda fare şu teklifi yaptı:

''Uzunca bir ip buluruz. İpin bir ucunu ben ayağıma bağlarım, diğer ucunu sen ayağına bağlarsın. Birbirimize ihtiyaç duyduğumuzda ipi çekerek haberleşir, buluşuruz.''

Bu teklif kurbağanın pek hoşuna gitmedi ise de fazla nazlanarak dostunu kırmak istemedi ve öneriyi kabul etti.

Bir gün fare, ip bağlı ayağıyla dere kenarında dolaşırken, ansızın saldıran bir alacakarga fareyi kaptığı gibi havalandı.

Farenin ayağına bağlı olan ip, kurbağanın da ayağına bağlı olduğu için, farenin arkadaşı kurbağa da havalandı. Bu manzarayı görenler;

''Karga suyun içinde yaşayan kurbağayı acaba hangi kurnazlıkla avladı?'' diyerek merak ettiler.

Havada asılı kalan kurbağa ise şöyle sızlandı:

''Kendi cinsinden olmayanlarla dostluk kuranın sonu işte budur'' dedi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.