Karantina günlükleri

Mervenur Dalbudak

 

 

Sevgili günlük,  koronavirüs ülkemizde ve dünyada varlığını sürdürmeye devam ediyor. Ben bu satırları yazarken ülkemizdeki can kaybı 37 olarak bildirilmişti. Dilerim bu sayıda kalırız fakat artacağa benziyor. Zor ve sıkıntılı geçen şu günlerde herkes kendi olağanüstü halini ilan edip evde kalmaya gayret gösterirken ben de kendimi eve kapattım. İnsan hayattan biraz olsun kendini soyutlayıp kenara çekildiğinde öyle çok gerçeğin farkına varıyor ki. Gerek televizyonda gerekse sosyal medyada yapılan haberleri, çözüm odaklı uygulamaları, getirilen kısıtlamaları, artan vaka sayılarını vs. yakından takip edip kendimce bir takım çıkarımlarda bulundum. Müsaadenle sevgili günlük, birkaç paragrafta düşüncelerimi özetlemek isterim. İnsanoğlu başına ne gelirse gelsin akıllanmamaya tövbe etmiş gibi hep şikâyet hep bir memnuniyetsizlik içerisinde. Ciddiyetsizlikte ve sorumsuzlukta bir numarayız neredeyse. Koranavirüs ülkemize henüz gelmeden önce konu ile ilgili yüzlerce espri yapıldı. Virüsle şaka olmaz şeytan doldurur diyen olmadı. Dalga geçmekten önlem almaya fırsat bulamadık desem yeridir. Devlet tüm organlarıyla vatandaşın yanında olmaya, tedbirler almaya, hayatın olağan akışını sürdürmeye çalışırken biz önce alınan kararları eleştiriyoruz sonra da dalgasını geçiyoruz. Dört kişilik bir ailede tüm bireyleri bir arada tutmak, her türlü ihtiyacını gidermek, güvenliğini sağlamak bile çok zorken; devlet 83 milyonu korumaya çalışıyor. Bu hususta bizden destek ve yardım bekliyor. Ama biz destek olmak şöyle dursun köstek oluyoruz. Devlet evde kalın ihtiyaçlarınızı biz karşılayalım diyor. Biz polisi arayıp ayağımıza kadar soda getirmelerini istiyoruz. Maskeleri stokluyoruz. Sahte el dezenfektanları üretiyoruz. Yurtdışından ülkeye koşuyoruz, korunmak istiyoruz ama karantinadan kaçıyoruz. Sığınacak bir evimiz, bir ülkemiz olduğuna şükretmiyoruz evde kalmaktan şikâyet ediyoruz.  Sokağa çıkama yasağı ilan etmediği için hükümete kızıyoruz. Soruyorum sevgili günlük! Sokağa çıkma yasağı ilan edilse uyacak mıyız biz o yasağa? Dünya koranavirüse ilaç aramak için deneyler yaparken biz ellerimizi nasıl temiz yıkarız konulu reklamlar izliyoruz. Utanmasak mutfaktaki çöpü atması için devletten ekip göndermesini isteyeceğiz. İleriki günlerde o da olur diyorsun değil mi sevgili günlük(!).Dünyayı kasıp kavuran bu virüsün korkunç yüzleri olsa da başka açılardan bakmaya devam edeceğim. Ülkemizde 65 yaş üstü ve kronik rahatsızlığı olan vatandaşlarımıza sokağa çıkma kısıtlılığı getirildi. Denildi ki bu vatandaşlar acil ihtiyaçlarını yetkililere bildirsin her türlü hizmeti ayaklarına götürelim vatandaş da suitimal etsin(!). Faturalar uzaktan ödensin raporlu ilaçların rapor süreleri uzatılsın, gençler yaşlı komşularına yardımcı olsun. Hasta ve yaşlı vatandaşlarımıza kolaylık sağlansın onlar da sokağa çıkmasın. Peki soru: Bu, virüsten de önce de zaten yapılması gereken bir uygulama değil miydi? Biz yaşlılarımız, hastalarımızı öyle bir unuttuk ki onlar da yalnızlığa alıştılar. Evlere sığamadılar. Şimdi kızıyoruz, suçluyoruz ama onları bu hale biz getirmedik mi? “Bana bir şey olmaz” “nasıl olsa ölmeyecek miyiz” diyen şuursuzları dâhil etmiyorum tabi ki. Hiçbir ihtiyacı olmadığı halde inadına gezmeye giden insanlar intihara yürüdükleri gibi başkalarının da yaşamlarına tecavüz ederek bir nevi cinayet işlediklerinin farkına sanırım sevdiklerinden birini koranavirüse kurban verdikten sonra varacaklar. Sevgili günlük söylemek istediğim o kadar çok şey var ki ama özetlemek durumundayım. Son olarak bir konuya daha değinmek istiyorum. Toplu yapılan ibadetlerin bir süre durdurulması, Müslüman bir ülkede camilerin boşalması gerçekten çok acı ve üzücü bir durum. Yine bir soru belirdi aklımda. Camiler gerçekten doluyor muydu ki virüs yayılmadan önce? Bazı camilerde imamlar bile namaz vakitlerinde camide bulunmazken-buna şahit olmuşluğum vardır- şimdi bize ağır geliyor değil mi camilerin boş kalması? Ben daha ağır bir şey söyleyeyim mi sevgili günlük? Koronavirüs nedeniyle cenazelerimizi kaldırmaya kimsenin gelemeyecek olması, kefenlenmenin bile nasip olamayacak olması. Bize tek bir yer cömertçe kucak açacak o da altına girmekten korktuğumuz bir avuç toprak! Ölüm hayatımıza sanki koronavirüs ile girmiş gibi korkuyoruz. Bu dünyadan ayrılmak mı yoksa ahiret yolculuğu için heybemizin boş olması mı korkutuyor bizi bilmiyorum. Ama ölmekten korkuyoruz. Yaşadığımız bütün sıkıntıların temelinde yatan sebepler bana göre şunlar; ciddiyetsizlik, tembellik, umursamazlık ve cahillik… Daha önceki yazımda da demiştim bu dünyada virüsten daha tehlikeli şeyler var mesela insanların insanlığını yitirmiş olması. MONAROZA