Kalbi Hayât -2-

Nurten Selma Çevikoğlu

Abdul Kâdir Geylani Hazretleri Fütûhu’l Gayb isimli eserinde şu hakikatlere işâret eder: ‘İnsan, hayâtı boyunca emir, yasak ve kader çizgisi içindedir. Hiç bir zaman bunların hâricine çıkamaz. Dış görüşünü Hakkın emirlerine uydurduktan sonra, iç âlemi için üç görev daha başlar. Bu görevlerde şunlardır: 1-İnsan, öz varlığı olan kalbine, iç âlemine dönmeli... 2- Ruh ve iyilik tarafı olarak, kötülüğe meyilli olan nefsini muhasebe etmeli, hesâba çekmelidir.3-Böylece bütün gidişâtını, yolunu Allah (c.c) yolunun hakiki yolcularına uydurmalıdır…’ (1)
Kalbî hayâtımızın gelişmesi adına yapılması gerekenler vardır. İnanan kişi herhangi bir şeyi nefsi için değil sırf yüce Yaratıcı emrettiği için terk ederse o tâbiri câizse iliklerine kadar rûhâni bir lezzet, mânevi bir huzur hâli hisseder ayni zamanda sevap kazanır. Bâzen de sırf Allah Teâlâ emir verdiği için alır veya verir bunun da ayrı bir mükâfatı vardır. Bu duruma gelen insanın kalbi hayâtı başlamış demektir. O artık Rabb’in emirlerine tamâmiyle râm olur. Onlar dünya adına istediği şeylerin peşinde koşmazlar, nasipleri onların ayağına kendiliğinden kolayca gelir. Kalbi hayâtı olan insanlar dâimî huzûra sâhip, davranışlarında sâkin, telaşsızdırlar. Hep iyiye yönelik olan şahsi istekleri onlardan fenâlık çıkmasını önler. Her zaman ilâhi emirler çerçevesinde ömür sürerken kaderin tecellilerine hayat akışı içinde karşı çıkmayarak rızâ hedefli yaşarlar. Böyleleri Hak Teâlâ Hazretlerinin kalbi hayâta önem veren has kullarıdır.
Allâhü Teâlâ onları faziletlerle donatır, lütuf ve keremine eriştirir. Onlar başlarına gelen hâdiselerin dünyevi boyutlarına değil uhrevi boyutlarına odaklanırlar. Sabır ve edep ehlidirler, merhamet ve tevâzu sâhibidirler. Her şeye karşı hoşgörülü ve tahammüllüdürler. Nefsi davranmazlar, nefsi isteklere hemen evet demezler bu yapılırsa zâten kişiye mâneviyat kapıları kapanır. Zirâ o zaman Hak ve hakikat terk edilmiş, yanlış yollara girilmiş olur. Onlar kötülüğe aynıyla mukâbele etmezler hep iyilikten yanadırlar. Koşarcasına hayır işlerine giderler, ihtiyaçlının ihtiyaçlarını gidermek için yürekten çalışırlar. Bu haller Cenâb-ı Hakk’ın onlara ihsan ettiği özel ikramlardır. Zâten onlar mihnetleri lütuf olarak değerlendirirler. Ufacık bir sıkıntı onların gözünde çok farklı hikmetlere sebeptir.
Bu güzellikler kişiler için ne büyük kazançtır! Kazançlar da çok çeşitlidir. Dünyevi ve uhrevi kazançlar vardır. Onlar da kendi aralarında çeşitlenir. Uhrevi kazanç denince hemen akla altlarından ırmaklar akan cennetler gelir halbuki cennetten de öte Hak Teâlâ Hazretlerinin cemal tecellilerine ulaşmak en büyük kazançtır. Dünyâda yaşarken herkes gibi sıradan bir hayat yaşamak, günahlardan sakınmak helal ve haram hudutlarına dikkat etmek, farzları yerine getirmek iman eden kişilerin zâten yapmaları gereken şeylerdir. Hiç şüphesiz bunların hepsinin ayrı ayrı getirileri vardır. Ama bir de görülenin üstünde yapılması gerekenin dışında incelikle yaşanan bir hayat vardır ki onun getirisi pek tabidir ki çok, çok fazladır. Hayâtı mümkün olduğunca incelikleriyle tüm zerâfetiyle, nezâfetiyle yaşayan kişiler kalbi hayâtı olan kişilerdir. Bu özellikler, Allah Teâlâ’nın o kişilere bir çeşit mükâfâtıdır. Yüce Rabb böylelerinin yar ve yardımcısıdır. “Hiç şüphesiz, benim velim Kitabı indiren Allah'tır ve O salihlerin koruyuculuğunu (veliliğini) yapıyor.” (2)
Kalbi hayâta ehemmiyet verenler dünyâlarını her şeye rağmen temiz tutmaya gayret ederler. Yüce Yaratıcı’nın huzûruna yüzü ak olarak çıkmak isteyenler kötü davranışlardan ve kötü yerlere gitmekten, günahlardan hep sakınırlar. Kişilerin yüreğinde mânevi tarafın maddi yöne göre daha ağır basmasıyla kalbi hayat ortaya çıkar.
Dünyâ hayâtında yaşarken az veya çok her insan çeşitli sıkıntı ve belâlarla denenir. Kalbi derinliğe sâhip olanlar üzüntüler karşısında hemen sızlanmazlar, menfaatlerini kaybetmekle hemen öfkelenip sebeplere veryansın etmezler. Onlar mûtedil, ölçülü, hakşinas tavırlarıyla sabırla; ‘mutlaka bu işte bir hikmet var yoksa niye böyle bir iş başıma gelsin?’ diye tefekkür ederek istenmeyen hâdiselere tahammül gösterirler. Sonucu illâ da bu dünyâda istemezler asıl neticeyi ahrette görmek dilerler.
Şu mübârek Recep ayı hürmetine Rabb’im her birerlerimizin kalbini Hak tecellilere uyandırsın. Bizleri mâneviyat iklimlerinde gezdirsin, her dâim hayır üzere kılsın inşaALLAH.
---------------------
1 A.Geylâni, Fütûh’ul-Gayb, (Çev: Seyfettin Öğüt), İst, Târihsiz, s.39
2 A’raf, 196

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.