İslâm Ülkeleri Neden Kalkınamıyor?

Şevki Çobanoğlu
İslâm Ülkeleri neden kalkınamıyor? Neden geri kalıyor? Bu soruların cevabı açık ve net bir biçimde ortaya konmalıdır. İslâm Ülkeleri, dünyada en büyük imkânlara sahip olduğu gibi, yeterli insan gücüne de sahiptir. Ama bununla beraber geri kalmışlık çemberi kırılamıyor. Bu olacak şey değil. İnsan mantığına da ters bir olaydır.
İslâm Ülkeleri’nin geri kalmasının yegane sebebi ilme ve ilim adamlarına yeterince değer verilmediği içindir. İlmin öncüleri alimlerdir, ilim adamlarıdır. Alimler icat eden, mucitlerdir. Bir ülke de ilme ve ilim sahiplerine gerekli değer verilmediği sürece, sarf edilecek bütün çabalar sonuçsuz kalır. Müslümanlar, tarihte ilme gerekli ilgiyi gösterip, ilim adamlarına da önem verdiği için dünyada ilim merkezleri kurmuşlardır. Ne yazık ki, Osmanlı Devleti’nin tarih sahnesinden silinmesiyle ilim de değerini yitirmiştir. İslâm Dünyası’nda Osmanlıdan sonra alimlere gösterilen ilgi azalmıştır. Bu nedenle günümüzde Müslümanlar, madde ve manasını yitirerek “geri kalmışlık” damgasını yemişlerdir. Bu ne acı bir olaydır ki, geçen 19.’ncu asırda dünyanın reisi olan Müslümanlar, 20.’nci yüzyılın horlanan, Batıdan medet uman milletler haline düşmüşlerdir. Batını tezi şudur: İlmi icatlar, ilerleme ve gelişme Batı’nın ürünü olacak, Müslümanlar da onu taklit eden milletler, olacaktır. Yirminci yüzyıl da kabul ettirilmek istenen felsefe bu olmuştur.
Peki dün topu icad eden, mimarlığın harita abidelerini diken, ilmin zirvesine varan, egemenliği altındaki milletlere huzur, güven ve refah getiren Müslüman Milletler nerede kaldı? Müslüman alimler nerede kaldı? Bu soruların cevabını büyük atom fizikçisi Pakistanlı alim Prof. Dr. Abdüsselâm’ın “İdealler ve Gerçekler” kitabında arayalım. Alim Abdüsselâm, bu eserinde Türkiye’den ve Türk bilginlerinden bahsederken çok enteresan açıklamalar da bulunuyor. Bu konuda alim Abdüsselâm’ın tespitleri şöyledir: “Her şeyden önce şunun farkında olmak gerekir ki, Türkiye ilk asırlardan bu yana İslâm ilmine ve ilme çok şey kazandırmış büyük bir milleti temsil eder. Geçtiğimiz yıllarda, Şaban Döğen’in hazırladığı Müslüman İlim Öncüleri Ansiklopedisi, İslâm Dünyası’nda ilmi kuranlar arasında Türk isimlerin ağırlığını gösteren bir şahittir. (1)
Bugün Türkiye’nin hemen hemen İngiltere ve Fransa’nın ki kadar ve İsveç’inkinin beş katı seviyesinde bir nüfusu var. İlme gerekli öncelikler verildiği takdirde Türkiye’nin 2025 yılına kadar ilimde kesinlikle bir lider olmaması için hiçbir sebep yok. Sadece fizik söz konusu olduğunda, geçen on beş yıl içinde, yalnız Trieste Fizik Merkezi, Türkiye’den 434 fizikçiyi misafir etme şerefine sahip oldu ki, bu Türklerin bu konudaki gayretlerini gösterir. (2)
Görebildiğim kadarıyla, 2000 yılı, bu büyük ülke için, Türkiye için, ilimde ve ilmin plânlı bir şekilde tatbikinde öne çıkma yılı olacaktır inşallah (3). Bu nedenle kalkınabilmek için ilme, ilim öncüsü manevi ve pozitif bilgi hazinesi olan alimlere gereken önemi vermek gerekir. Çünkü ilerleme ve kalkınmayı yönlendirecek olanlar, bilgi dolu insanlar, alimlerdir. Kalkınmanın temeli ilim merkezlerinde atılır. Kalkınma politikasını ise bilgi birikimi dolu bilginler yürütür. Hükümetler, bilginlerin icatları ile güç kazanır, milletine daha iyi hizmetler verir.
İslâm Ülkeleri, kalkınabilmeleri için en az bugünkü gelişmiş Batı ülkelerine benzer ilim ve araştırma merkezlerini kurarak, ilmi buluşlar gerçekleştirmelidirler. İslâm Dünyası, ilme ve ilim adamlarına önem verdiği sürece dünya da en büyük buluşları gerçekleştirmeye ve kalkınmaya adaydır. Yete ki bunda kararlı olunsun ve teşebbüse geçilsin. Allah’ın (c.c) izniyle aşılamayacak engel yoktur.
-----------
(1) Prof. Dr. Abdüsselâm, İdealler ve Gerçekler, Yeni Asya Yayınları, İstanbul, 1987, sh: 20
(2) A.g.e. sh: 20
(3) A.g.e. sh: 36

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.