İslam’da zorlama yoktur. Evet. Kimse zorla “iman et” diye bir başkasının kalbine zincir vuramaz. Ama bu ilke, İslam’ı sulandırmak isteyenlerin sığındığı bir kaçış cümlesi değildir. Çünkü kimse zorla Müslüman yapılmaz; fakat “Ben Müslümanım” diyen kişi, İslam’ın kurallarına uymak zorundadır.
Müslümanlık; canın istediğinde Müslüman, canın istemediğinde seküler olunacak bir etiket değildir.
“Namaz kılmayayım, oruç tutmayayım, her türlü günahı işleyeyim ama Müslüman kalayım” demek; dini ciddiye almamaktır. Bu, İslam değil; nefsin kurduğu sahte bir inanç modelidir.
Daha da vahimi şudur:
Hristiyan adetlerini, batıl ritüelleri, başka dinlerin sembollerini hayatına sokup sonra hâlâ “Ben Müslümanım” diyebilmek… Bu bir özgürlük değil, kimlik erozyonudur. İslam’ı beğenmeyip başka dinlerin yaşam biçimlerine özenmek, açık bir aşağılık kompleksidir. Kendi inancını taşımaktan utanmanın adıdır.
İslam nettir.
Kuralları bellidir.
Hududu bellidir.
Müslüman, Müslümanca yaşar.
Başka türlü yaşamak istiyorsa, kimse kimseyi tutmaz. Buyursun, tercihini yapsın. Ama iki kapılı bir inanç anlayışı yoktur. Hem Allah’ın dinine ait olduğunu söyleyip hem de o dinin hükümlerini küçümseyemezsin.
Unutulmamalıdır ki:
İnsan nasıl yaşarsa öyle ölür.
İnanç, lafta değil; hayatta görünür.
İslam, insana değil insan İslam'a muhtaçtır. Sizler karış karış Arşın arşın sizden öncekilerin yolunu izleyeceksiniz onların inançları ve yaşayışlarını ölçü edineceksiniz insanın giremeyeceği küçük bir kertenkele deliğine girecek olsalar siz de onları takip edeceksiniz. (Buhari, Enbiya 50 ,Müslim ilim 6)
Onu eğip bükmeye çalışanlar değil, ona teslim olanlar kurtulur.