İSLÂM EKONOMİSİ -3-

Şevki Çobanoğlu
ÜRETİM
Üretim, mal ve hizmet meydana getiren veya mevcut malların faydalarını artıran faaliyetlerdir.
Ekonomik anlamda üretim, insanın maddeye kullanılabilir ve yararlı bir biçim kazandırması için yapabildiği her şey, ekonomik anlamda bir üretimdir.(27)
Üretim faktörleri; toprak, emek, sermaye ve teşebbüs olmak üzere dört kısımda ele alınır.
Üretim, bütün ekonomilerin esas problemini teşkil eder. Bir ekonomide, mevcut kaynakların en uygun amaçlara göre, israfa meydan verilmeden kullanılması gerekir. İsrafçı bir üretimden fayda temin edilemez.
Üretimde göz önünde tutulması gerekli olan temel ilke, insanı mutluluğa ve sağlığa götüren bir ekonominin ilkeleridir.(28) Üretim, bu amaçlar için yapılır. Yoksa faydaları dikkate alınmadan yapılan üretimler, insan ve toplum yapılarını bozar.
Her toplumun üretim işlerine ilişkin kendine özgü görüşü, üretim işlerini güdüleri sınırlama ve bu güdülere hayatın yüce ideallerini kazandırma hususundaki doktriner yöntemleri ve genel düşünceleri esasına göre bir değerlendirmesi vardır.(29) Bu görüş ve değerlendirme hiç şüphesiz o toplumun sahip olduğu ekonomik sistemin yapısından kaynaklanmaktadır.
Doktriner alanda İslâm, Kapitalizm ve Marksizm doktrinlerinin birleşebildikleri tek nokta; üretimin bollaştırılması ve doktrinin genel çerçevesi içinde, mümkün olan en yüksek oranda tabiattan yararlanmaktır.(30) Ancak ekonomik sistemler, üretim maddelerinin konusu ve topluma arzı hususlarında büyük bir anlaşmazlık içindedirler.
Kapitalizm, üretimin yapılması ve geliştirilmesi hususunda sınırsız bir hürriyet anlayışına sahiptir. Kapitalizm de, üretimin yapılış tarzı ihtiyaca göre değil de “tüketim için üretim” yapılmaktadır. Bu tutum büyük ekonomik kayıplara ve israflara yol açmaktadır.
Marksizm de, Kapitalizmin aksine bütün hürriyetler yasaklanmış ve özel mülkiyet ilkesi yok edilmiştir. Bunun sonucu olarak, üretim araçları devlet tekelinde toplanmıştır. Bu idari şekline rağmen Marksizm, üretim maddelerinin konusu hususunda Kapitalizmden farksızdır. Yani Kapitalizmin üretim konusu yaptığı maddeler, Marksizm de üretim alanı bulmaktadır. Ancak dağıtımda farklılıklar vardır.
İslâm ekonomisine gelince; kendi doktrinine ters düşen, üretim maddelerini asla benimsemez, onlara rağbet göstermez ve meşruiyet tanımaz. İslâm ekonomisinde üretim konusu, Kur’an ve Sünnete göre tespit edilir.
Bu bakımdan şarap ve domuz etini İslâm dini haram kıldığından Müslümanların o şeylerle meşgul olmaları yasak, Hıristiyanlık müsaade ettiğinden zımmilerin faydalanmaları, meşguliyetleri serbesttir. Çünkü onlar Müslümanlar için mal değilse de, Hıristiyan zımmiler için maldır.(31) Bu nedenle Kapitalizm ve Sosyalizm, içkiyi meşru sayarlar ve üretim maddesinin konusu olarak görürler. Halbuki İslâm’da içki kesin olarak yasaklandığı için, üretim maddesinin konusuna girmemektedir. İslâm ekonomisi, Kur’an ve Sünnete göre, insanlar için helâl ve faydalı olan maddeleri üretim konusuna dahil eder. Allah’ın haram kıldığı, israf ve zararlı olan maddeleri ise üretim konusu yapmaz ve onları üretimden men eder.
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Rabbinin rahmetini onlar mı paylaştırıyorlar? Dünya hayatında onların maişetlerini bile aralarında (onlar değil) biz taksim ettik. Kimini derece derece diğer kiminin üstüne çıkardık ki bir kısmını iş adamı edinsin.”(32) Bu Ayet’te emek ve sermaye olmak üzere, üretimin iki unsuru açıklanmıştır. İnsanlar, Allah’ın verdiği nimetleri, teşebbüs güçlerini kullanarak üretip, toplumun faydalanacağı biçimde arz etmelidirler.
   
TÜKETİM
Tüketim (istihlâk), ihtiyaçları karşılamak üzere bir mal veya hizmetin faydasından yararlanmaktır. Tüketim, sarf etmek, beşeri ihtiyaçları tatmin etmektir.
Batı modeli Kapitalist ekonomilerde, tüketim gelirin fonksiyonudur. Gelir artınca tüketimde artar. Bu ise tasarrufu engellediği gibi, toplumda huzursuzluklar da meydana getirir. Bir ekonomiyi dengede tutabilmek için gelire göre harcama değil, ihtiyaca göre harcama olmalıdır. İsraf olan harcamalar yapılmamalıdır. Yersiz tüketim ekonomiyi çıkmaza sürükler.
Tanım olarak, tüketim talep; üretim, bir arzdır.(33) Tüketim açısından bugünkü ekonomi ile İslâm ekonomisi arasında, tam bir yaklaşım farkı vardır. İslâm, bugünkü tüketimde görülen tam bir materyalist eğilimi kesinlikle reddeder.(34) Batının maddeci zihniyeti sürekli olarak kişi isteklerini çoğaltmakta ve çeşitlerini artırmaktadır. İslâm ekonomisi, kişilerin aşırı isteklerini devamlı olarak azaltmaya çalışır. Böylece İslâm ekonomisi, kişiler ve toplumlar için tüketimde iktisadi olan, bir harcama dengesi kurar.
Bugün faizci Kapitalist düzenin hakim olduğu toplumlarda, gereksiz ve hiç ihtiyaç duyulmayan çoğu malların üretime sokulması suretiyle, lüzumsuz tüketim yönlendirilmektedir. Bu durum ise ekonomilerde yeni talep artışlarına sebep olmakta ve yatırım tercihlerinin temel maddeler üzerine yapılmasını engellemektedir.
İslâm ekonomisi, tüketimde israfı ortadan kaldırırken, adil bir dağılımla, insanların huzur bulacağı bir harcama dengesi kurar.

MÜLKİYET
İslâm Devleti’nin, Allah’ın yeryüzündeki halifesi ve halkın temsilcisi olarak bireyler ve bireysel haklar üstünde birtakım yetkilere sahip olduğu temel ilişkisinden hareketle konuşacak olursak, hem birey, hem devlet, hem de toplum mülk üzerinde birtakım haklara sahiptir. Devletin sahip olduğu bu yetki, İslâm’ın benimsediği değerlere ve amaçlara bağlı olduğundan dolayı icra gücüne sahiptir.(35)
Gerçek mülkiyet ancak ve ancak Allah’a aittir; insan ise mülkiyeti, Allah’a karşı sorumlu olduğunu unutmaksızın ve emaneten elinde bulundurabilir. Bunu da gene, şeriat tarafından açıkça belirtilmiş kurallar ve bu kuralların altında yatan ekonomik felsefe doğrultusunda yapabilir.(36)
Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır:
“Gökleri ve yeri gerçekten yaratan 0’dur ki “Ol” dediği gün hemen olur; sözü gerçektir. Sûr’a üfleneceği gün hükümranlık O’nundur. Görmeyeni de görüleni de bilir. O Hakîm’dir, haberdardır.”(37)
“Göklerin, yerin ve onlarda bulunanların hükümranlığı Allah’ındır, Allah her şeye Kâdir’dir.”(38)
Cenab-ı Hak mülkünü, bir ferdi bırakıp, diğer bir ferdin veya bir toplumu bırakıp diğer bir toplumun emrine vermiş değil... İnsanlığın tamamının emrine vermiş ve onu yaşamaları ve faydalanmaları için yeryüzünde hükümran kıldığı kuralların tamamına dağıtmıştır. Mülkünde yaşayan ve faydalanan hiçbir fert yoktur ki, Cenab-ı Hakk’ın mülkü sayesinde bu fayda ve hayatı elde etmemiş olsun. Onlardan hiçbirisi de, Allah’ın mülkünde tasarruf hakkına Allah kadar sahip değildir. Cenab-ı Hak, bütün insanlığa, mülkünden faydalanma imkânını bahşetmiştir. Bütün insanlar bu imkânda müsavidirler (eşittirler). (39)
 
DEVAM EDECEK
----------------------------
DİPNOTLAR
27) Prof. M.A. Mannan, İslâm Ekonomisi, sh: 133
28) A.g.e. sh: 133
29) Muhammed Bakır Es-Sadr, İslâm Ekonomi Doktrini, sh: 636
30) A.g.e. sh: 637
31) Prof. Abdulkadir Zeydan, İslâm Hukukuna Giriş, İstanbul, 1976, sh: 331
32) Zuhrûh Sûresi, Ayet: 32
33) Prof. M.A. Mannan, İslâm Ekonomisi, sh: 125
34) A.g.e. sh: 125
35) Prof. Dr. Muhammed Necatullah Sıddıki, İslâm Ekonomi Düşüncesi, sh: 41
36) A.g.e. sh: 36
37) En’am Sûresi, Ayet: 73
38) Mâide Sûresi, Ayet: 120
39) Abdulkadir Udeh, İslâm’da Mal ve İdare, Sebat Basımevi (Tercüme: Durmuş Ali Kayapınar), Konya, 1977, sh: 50

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.