İNSAN KENDİNİ BİLMELİ

Nurten Selma Çevikoğlu

İnsan, şu içinde nice hikmetler gizli olan kâinat sarayında, kendisine sunulan muhteşem nimetler içerisinde, eşsiz güzellikleri temâşa ederek yaşamakta. Dünyâyı doyasıya yaşarken. hayâta ne için geldiğinin farkında olmadan yaşamak, ne büyük bir bedbahtlık! İnsan niçin yaratıldığının bilincinde olmalı ve kendine buna uygun bir hayat rotası çizmeli. Aksi hüsrandır.

İnsana hiçbir bedel ödemeksizin takdim edilen her bir dünya nimeti, evrenin mutlak sâhibi Cenâbı Hakk’ın sonsuz keremi ve cömertliği sebebiyledir. O zaman insanoğluna O’nu inkar değil, O’nu bilmek yaraşır. Zira Rabb’i Teâlâ insanı, yarattığı onca canlı arasında en üstün vasıflarla donatmıştır. Yeryüzünde insan idrâkinin çok ötesinde yaratılan varlıklar âlemi içerisinde, insanın yeri ve mevkii diğer mahlûkâta göre gâyet seçkin ve özeldir. Bu seçkinlik, en evvel Allah Azze ve Celle’nin kendi rûhundan insana üflemesiyle ‘nefhâyı ilâhiye’ mazhar olmasıyla başlar. Allah Teâlâ insanı, ‘eşrefi mahlûkat’ yâni ‘en şerefli varlık’ olarak yaratmış ve bütün diğer yarattıklarını onun emrine âmâde kılmıştır. Hakikaten bu büyük bir şereftir. Bu gerçeği idrak etmemek ise ne büyük bir gaflettir!

Aynı zamanda Cenâbı Hak insanı, hem Zâtını hem de kendini tanıyabilecek vasıfta ve kıvamda yaratmıştır. İnkar yok yâni. Mevla Teâla insanı, Hakk’ı bilme, Hakk’ı tanıma, Hakk’a ittiba etme, Hakk’ın eşsiz sanatına hayran olma halleri tecelli etsin, diye yarattı. Yoksa dünyâya gelmenin ne kıymeti olur? Yeme-içme, görme-duyma, zevklenme pek çok yaratıkta var. Ama insan başka! İnsan Hakk’ı idrak edince, dünya değer kazanır. Hakk’ı bilmeyenler boş yaşarlar, ahretlerini perişan ederler.

Dünyâda tezyin edilen bunca ilim, inkar için değil Hakk’ı bilmek içindir. İnsanları saptırmak için değil, insanların dünya ve ebedi gidilecek ahret hayatlarında ayaklarını kaydırmamak için ilim yapılır. İlim; insana Hakk’ı bildirmeli, Hakk’ı söyletmeli. Dünyâda mevcut her güzellik aslında, O’nun varlığının eşsiz sanatını haykırıyor. Allah Teâlâ’nın eşsiz sanatı karşısında insan; ‘Aman Yâ Rabb’i, Sen’sin Yâ Rabb’i. Her şey Sen’dendir Yâ Rabb’i.’ Demelidir. Ama tabi Yüce Rabb’i bilmek için insan önce kendini bilmelidir.

Ne der Hakk dostu Yunus Emre; ‘İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen! Bu nice okumaktır? Okumaktan murad ne? Kişi Hakk’ı bilmektir. Çün okudun bilmezsin, Ha bir kuru emektir.’ Buraya kadar yazdıklarımızı içli, idraklı şâirimiz Yunus kendi mısralarında özetledi.

Kendini bilen insan yücelir, zira yüce duygularla hemhal olan da yücelir. Rabbül Âlemin insanı, yeryüzünde kendi vekîli olarak yâni ‘halife’si olarak yaratmıştır. Her yarattığını da onun emrine vermiştir. Yeryüzünü hayırla ıslah etmek, insana tahsislidir. İnsanlığın gidişâtı, kendini ve Rabb’ini bilmesiyle doğru orantılıdır. İnsan yeryüzünde yaratılanları ıslah ve ihya etmekle sorumludur. Bu görev kâinâtın mutlak Hâkimi tarafından ona tevdi edilmiş kutsi bir vazifedir.

Cenâbı Hakk insanı kendine vekil tayin etmenin yanı sıra, ona hiçbir yaratılmış canlıya verilmeyen olağanüstü rûhânî melekeler bahşetmiştir. İnsandaki bu özellikler, son derece nûrânî olup, meleklerde dahi bulunmaz. Böylesi mükemmel hassalarla bezenmiş olarak yaratılmış insan, Rabb’ine şah damarından daha yakın olabilme hâliyle müşerref kılınmıştır. Yâni sözün özü, görünür ve görünmeyen idrak ötesi hikmetlere âşina olabilecek olan insan, eğer kendini bilmez ise, kendine yazık etmiş olur. İnsan çevresinde kendini aldatabilecek olanlara kanmamalı, Hakk’tan zerre şaşmamalıdır. Ne buyruluyor yüce Kur’an’da: “Ey insan! Seni yaratıp, düzgün ve dengeli kılan, seni istediği bir şekilde birleştiren, ihsânı bol Rabb’ine karşı seni aldatan nedir?” (İnfitar, 6-8) İnsanın aldatılması, onun da aldanması ancak kendini bilmemesi sebebiyledir.

Şurası bir gerçek ki ilim, insanı Âlemlerin Rabb’ini bilmeyi götürür. Bakınız ‘yeryüzünün yüzde 70’i suyla kaplıdır. Bugün dünyâda 8 milyonu geçkin canlı türü yaşamaktadır. Bu türlerin dörtte üçü karadakilerdir. Bu rakam, ilmi verilere göre yalnızca ismi verilen canlı türlerinin sayılarıdır. Daha isimleri tespit edilemeyen 10 bin ile yüz bin arasında canlı vardır. Aynı zamanda bilim insanları her yıl 15 bin kadar yeni canlı türü keşfetmektedir.’( Abdulmecid Okçu, Kur’an ve Evrim Açısından Canlıların Oluşumu, EKAV Akademi, Sayı: 142, s.157-158) Bunca dehşetengiz hayat gerçekleri önümüzde dururken insan, nasıl inkar bataklığına sürüklenebilir?

Ancak günümüzde gücü elinde bulunduran tüm mekanizmalar, ne yazık ki insanı inkârın eşiğine kadar getirebilmişlerdir. Bugünkü sistem, insanı öyle küçültmüş, öyle değersizleştirmiştir ki, bunu yaşananlar açıkça ortaya koyuyor. Tâbiri câzise; ‘Bugün insanın tavuk kadar değeri yoktur.’ İnsan, insanlık târihinin hiçbir devrinde bu kadar kıymetsizleştirilmemişti. Hiç bu kadar duygularıyla oynanmamıştı. Hiç bu kadar ‘özgürlük-barış-adâlet’ diyerek hak ve hukûku çiğnenmemişti. İnsanı böylesine değersizleştirenler, iki cihanda vebal altındadırlar. İşte onlar Hakk’ın âdil pençesinden kurtulamayacaklardır.

Biz İslam medeniyetinin şerefli şahsiyetleri, insana rahmet nazarıyla bakarız. Hülâsa, insanı insan yapan faziletlerle yeniden buluşması için insanın, kendini hatırlaması yâni kendini bilmesi gereklidir vesselam.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.