İnci Tespih

Esat Ergener

“İnsanlar dizili inci bir tesbihte.

İnci ne kadar değerli,

İplik ne kadar ince.”

Bir insanı kurtarmanın, gönlünü hoş etmenin tüm alemi iyiliğe, güzelliğe gark eylemek gibi olduğunu söyleyen dinin, kültürün, mirasın çocuklarıyız.

“Kardinal külahı görmektense Osmanlı sarığını yeğleriz!” diyen İstanbul, 570 sene evvel önce gönüllerin fethedilmesiyle alınmıştı aslında.

Kavga, gürültü, tartışma artık hayatımızın her alanına girmekle kalmayıp, asla demode olma eğiliminde olmayan, üst sıraları sürekli himayesinde barındıran, bizleri yönlendirdiği bir süreçten geçmekteyiz.

Keskin sirke küpüne zarardır, diyen ecdattan da ders almamış olacağız ki, ne olursa olsun bu huyumuzdan vazgeçemiyoruz.

Gazetelerin 3. sayfaları, ana haberlerin asayiş bölümleri artık okunmayan, izlenmeyen noktada. Zira insanın psikolojisini bozmakta, yaşam enerjisini bir ruh emici misali emmekte.

Hacıveyiszade merhum der “İncitmemekten ziyade incinmemek daha önemlidir.”

Eyvallah!

Ancak artık o kadar basit olaylardan incitiyoruz ki sevdiklerimizi, muhatabımızı. Ceviz kabuğunu doldurmayacak mevzulardan ötürü tamiri mümkün olmayacak derecede kırılıp dökülen kalpler.

Kalpler Allah’ın elinde ya hani; en yakın olanlar da bu şekilde olanlar kanımca.

Mazallah bir kötü düşüncenin, bedduanın böyle bir durumda o kalbe düşmesi nelere gebe olur acep, bilinmez.

Atasözlerimize, öğretilerimize, anane ve göreneklerimize, büyüklerimize isyan etmenin bir görevmiş, sorumlulukmuş gibi düşünüldüğü çağlardan birindeyiz.

Lafla peynir gemisi yürütmenin telaşına düşmüş, dil ile kalbin arasına nice barikatlar örerek asla birbiri ile örtüşmemesi ve buluşmaması için ekstra çaba sarf edilen bir dönemde.

Yanyana olan iki insan tartıştığında hani bağırır ya birbirlerine. Fısıldayarak anlaşılabilecek kadar yakınken, gırtlak patlatma yarışına giren bizler.

Veya sadece gözler ile konuşabilen muhabbet ehli insanlar.

Aslında burada sesin, konuşmanın veya diyaloğun desibeli, mahiyeti, ritmi bir şeyi tespit etmemize vesile oluyor; kalplerimiz acaba birbirine ne kadar yakın, ne kadar örtüşüyor, uyuşuyor birbiri ile.

Ne kadar yakınsa birbiri ile kalpler, muhabbet ehli olmuşsa, Einstein’in Genel Görecelik Teorisinin ispatını yaşar kendi içinde aslında. Bir ömür bir gün gibi, bir muhabbet saniyeler sürmüşçesine kısa sürede geçer, biter, gider. Tadı damağında kalır tarafların.

Hani annemize nazlanırız ya, “Anneciğim beş dakika daha, ne olur!” diye. Öyle nazlanırız kendi kendimize.

Biraz daha oturalım, muhabbetimizde demlenelim.

Az daha ömrümüz olsa da birlikte geçirsek şu fani dünyayı.

Eşrefi mahlukat olma eğilimi ve kapasitesi olan insanları üzmemek için 40 düşünüp bir yapmaktansa; kendi rahatını, huzurunu düşünen insanlardan daha bencili var mıdır bu dünyada, bilemem.

Bereketi ıskalamak için and içmiş bu güruhtan berî olabilmektir duam.

Ama bildiğim bir şey var ki, yüzyıllar önce Yunus Emre bizden çok daha iyi anlattığı için, sözü ona bırakıyorum:

“Yunus der ki; Ey hoca!

İstersen bin var hacca.

Hepisinden iyice,

Bir gönüle girmektir.”

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.