İMTİHAN FARKI

Süleyman Küçük

İnsanlar hayatlarında her yaşın, her dönemin ve her nimet ile veya her zahmet ile karşılaştıkları olayların imtihanları farklıdır derler.

BU açıdan baktığımızda küçük yaştakiler ile genç yaştakilerin, orta yaş ile ihtiyarlık dönemlerinin imtihanlarının farklı olduğu kabul edilir.

Varlık dönemleri imtihanları ile yokluk döneminin imtihanının farklı olduğu gibi, lise dönemi öğrencisi ile üniversite öğrencisinin imtihanlarının farklı olduğu gibi, bu öğrencilere öğretmenlik yapanların imtihanları daha da farklıdır.

İnşaat yapanlar ile inşaatta çalışanların imtihanlarının farklı olduğu gibi, fabrika sahipleri ile fabrikalarda çalışanların imtihanları da farklıdır.

Ev hayatına dönersek artık bu dönemde kimsenin aile reisi olarak görmek istemediği babanın imtihanının çok daha farklı olduğu gibi, aile fertlerinden eş ve çocukların imtihanları daha da farklıdır.

Kısacası insanlığın her döneminde de imtihanları farklı kabul ettiğimizde Hz. Âdem(as)in Hz. Havva

(ranha) ile başlayan yeryüzü imtihanında Hz. İbrahim(as) in aile efradı ile ümmetinin imtihanı, Hz. Musa(as) ile Hz. İsa’nın(as) aile efratları ile ümmetlerinin imtihanları da farklı olmuştur.

Tıpkı Hz. Nuh(as) ile aile efradı ve ümmetinin imtihanı ile Peygamberimiz Hz. Muhammed(sav) in aile efradı(ra) ile ümmetinin imtihanın da farklı olduğu gibi.

Hatta bizim de içinde olduğumuz ahir zaman ümmetinin her geçen yüzyıldaki imtihanlarının farklı olması gibi.

Yani her kavmin imtihanının farklı olduğu gibi, imtihanları farklı olan kavimlerdeki fertlerin de inanma veya inkâr etme yönünden imtihanları da farklıdır.

Geçmiş kavimlerin helak olmaların sebep olan içki, kumar, zina, faiz, ırkçılık, eşcinsellik dâhil bütün günahların devlet eliyle resmileştirildiği, kurumsallaştırıldığı ve vergiye tabi olduğu, yazılı ve görsel basın yayın organları ile reklâmlarının yapıldığı çağdaş bir “Cahiliye Dönemi” imtihanı yaşıyoruz.

Geçen hafta yaşanan ve pek çoklarınca çok basit ve üzerinde durulmaya bile değmez denilecek bir olayda yaşadığımız basit bir imtihanla başlayalım.

Geçen hafta “Türk dili konuşan” sayıları ondan fazla devlet İstanbul’da bir araya gelmiş ve “Türk Devletleri Teşkilatı” nı kurmuşlar ama toplantı ile ilgili yakalarındaki resmi rozetlerindeki yazı ne gariptir ki İngilizce.

Şimdi sormak gerekiyor: Türkçe konuşan milletler Türkçe yazışamıyor mu? Yoksa İngiltere mi Türk devletleri kurucusu sayılıyor bu devletler tarafından ve Türkler kendi aralarında İngilizce konuşmaya mı başladılar?

Dünya hayatında genelde İmtihanlar böyle küçük şeylerle başlıyor ve alıştıkça küçükler göze batmadığı için de imtihan her seferinde büyümüş oluyor.

İmtihanlar hata ile yanılma ile hatta küçük şeyleri kaale almama ile böyle başlıyor ama böyle gitmemeli.

Çünkü yukarıdaki imtihanın özü sayabileceğimiz imtihan olayında neden Türkçe değil de böyle bir şaşkınlıkla İngilizce yazıldığının sebebini soranlar sonunda vatan haini olarak suçlanıyorlar hatta her zaman yaptığımız gibi soruyu soranları da dış mihrakların adamıdır diyen suçlayanlar da sınav sonunda başarılı olarak görülüyorlar.

Devletlerarası imtihanlar zordur ve büyüklerin halletmesi gereken işlerdir ve bizi aşar diyenler için evimizdeki imtihanlara geçelim.

Kıyamet alametlerini sayarken fuhşiyatın ve kötülüklerin alenileşeceğini sayarız ya hepimiz.

Şimdilerde sokakta görünce engelleyemediğimiz ve bu sebeple de imanın en alt derecesine razı olduğumuz için yüzümüzü çevirerek görmemeye çalıştığımız bütün ahlaksızlıklar ve sapıklıkları neden akşam olunca evimizin başköşesindeki televizyonlarda hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan eşimizle, kızımızla, oğlumuzla nasıl seyrederiz?

Sevinçli veya üzüntülü bir ruh hali içinde aile kavgalarını en ince detayına kadar veren programlar ile her türlü rezaleti küçük küçük bize enjekte eden dizi ve filmlerde coşku takip ettiğimiz arada bir ifşa olunan ahlaksızlıklarını da ailemize, kızımıza ve oğlumuza yakıştıramadığımız ucubelerin de bizim bir imtihanımız olduğunu nasıl unuturuz?

Lise ve üniversite yıllarında hatta çok değil 20 sene önce bile uğruna canımızdan ve malımızdan geçercesine mücadele ettiğimiz maddi ve manevi değerlerimizin terk edilmesi bir tarafa ihmal edilmesinin, ebedi ahiret hayatını hedeflerken önümüze koyduğumuz ideallerden sapmanın da bizim bir imtihanımız olacağını neden unutuverdik?

Hayat boyu son nefese kadar süreceğine inandığımız bir imtihan sürecinde atalarımızın “Zehri altın tas içinde sunarlar, balı da suç ortağı yaparlar” sözü ile “bal kâsesini dışarıdan yalamanın bal yemek olmayacağını” hiç unutmamamız gerekmiyor muydu?

Velhasıl hangi yönden bakarsak bakalım kelimenin tam anlamı ile “modern bir cahiliye dönemi” veya “çağdaş bir fetret dönemi” yaşıyoruz Müslümanlar olarak.

İnancımızı, bilincimizi ve ihlasımızı kaybedip modernleşme yani sekülerleşmeye adım attığımız için.

FARKINDA MISINIZ?

Çağdaş dünya ile birlik olma adına deli gömleğini giydiğimiz gün erkeklerimiz, kadınlarımız ve gençlerimiz hatta ilköğrenimdeki çocuklarımız ile topluca küresel emperyalistlerin av malzemesi olduk.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.