Müslümanlar kendilerinin dünya ve ahiret mutluluğuna ulaşmasında en önemli hususun iman olduğuna inanırlar.
Müslümanların imanlarının ferdi hayatlarındaki ibadet ve muamelat uygulamasının adı İslam’dır.
İman ve İslam’ın hadisi Şerifte ifade edildiği şekilde fert ve toplum hayatında Hz. Allah’ı(cc) görüyormuşçasına uygulanması ise ihsan olarak adlandırılır.
İman ve İslam’ın doğru anlaşılması kadar ihsan kavramıyla birlikte bir bütün olarak elle alınarak kavramlar arasındaki ilişkileri doğru olarak tespit etmek dinin doğru bir şekilde anlaşılmasını ve inanç ahlak irtibatının doğru şekilde dünyasında özümsenip uygulanmasını sağlayacaktır.
Eline kâğıt kalem alan herkesin iman, İslam ve ihsan kavramları hakkında bunları veya buna benzer şeyler yazmasına alıştık.
Ama iş inanılanı veya yazılan hususlar ile ifadeleri hayatlarımıza uygulamaya geldi mi iş değişiyor.
Çünkü Türkiye'de İman, İslam ve İhsan ile ahlak mefhumları konusunda 2003'ten bu yana geldiğimiz nokta sıfırdan bile aşağı bir seviyeye düşmüştür.
Bunun nedeni ülkemizde pek çok kavramın olduğu gibi İman, İslam ve İhsan ile ahlak kavramlarının da içini boşaltmış olmamızdır.
Kavramların içinin boşaltılması sadece Müslümanların kavramları ile sınırlı değildi.
Bu ülkede inanılan dinde olduğu gibi uygulanan laiklikte ve laikliğin temeli olan sekülerizmin de içi boşaltıldı. Sonuçta muvahhid Müslümanları ayırarak ifade etmek gerekirse muhafazakâr Müslümanlar ile siyasi İslamcıların yaşadığı hayata İslam diyemeyeceğimiz gibi, ateist ve sekülerlerin yaşadıkları hayata da laiklik demek mümkün olmamaktadır.
Bu kavram değişiminin Müslümanlar açısından en belirgin örneği siyasi İslamcıların milletin ortak kazancı olarak devlet kasasına girmesi gereken paranın şahıs veya tüzel kişilik fark etmeksizin birilerinin kasasına girmesinin hırsızlık olmadığına dair fetva verebilmiş olmasıdır.
Daha kötüsü ise aklı başında hiçbir Müslüman topluluğun bu hırsızlık ve yolsuzluk fetvasına “siz ne diyorsunuz be” diyememe garipliğidir.
Kuranı Kerimde yer alan kavramların bir bütünlük içerisinde işlev görmemesi nedeniyle oluşan bu durumlar aynı zamanda insanların dini doğru bir şekilde anlayamamalarına da sebep olmaktadır.
Diğer taraftan birçok kelime insanların dilinde birebir aynı şekilde telaffuz edilse de anlam ve işlev olarak her toplum kesiminde farklı farklı çağırışımlar yapabiliyor ve uygulama alanı bulabiliyor.
Toplum olarak abdestsiz gezmeyi kötü görüyoruz ama orta Asya’da bile bin yıl önce terk edilmiş sadece kültürel veya ritüel etkisi kalan hususları din gibi görmeye devam ediyoruz.
Genç kızlarımız ve kadınlar daha fazla başörtüsü takıyor ama namaz kılma oranları her geçen gün azalıyor. Allah inancı var diyoruz ama toplumda evlilik dışı birliktelikler artıyor, din adamlarına olan güven ise her geçen gün azalıyor.
Bunun nedeni yine bir kavram kargaşasında yatıyor ve halkın gözünde din ile iktidar özdeş hale geldiği için insanların iktidardan duyduğu memnuniyetsizlik, dini değerlerden memnuniyetsizlik olarak topluma yansıyor.
Dindarlık azalıyor ama bunun iktidarla doğrudan ilgisi olduğunu söylemek anlamsız diyenler olmuştur.
Toplumda dini formasyonu ne kadar artırırsanız artırın şehirleşmenin getirdiği küçük nüfuslu kapalı toplum yapısının azalmış olması ve insanların arzuya dayalı fiillerinin serbestçe yaşama imkânı bulduğu yerlerde dindarlık azalır, kapitalizm tarafından şehirler fethedildikçe insanlar daha fazla sekülerleşecek, 100 yıl sonra ise batıdaki gibi sadece kültürel dindarlık kalacak diyenler de olmuştur.
Bu hayat tarzı iman, İslam ve ihsan kavramlarının göz ardı edildiği dinsiz bir ahlak anlayışının ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
FARKINDA MIYIZ?
Dindarlığın sadece klasik anlamıyla korunduğu yerler de bir şeyin bizden çıkması bizi temsil ettiğine inanılıyor olması o şeyin dinin özünde olduğu anlamına gelmez:
Hele ki bu şey en şanlı dönemlerinin İslam’la geçmiş olduğunu söyleyen Türk milletinin İslam olduğu dönemlerin izini taşıyor olsa bile.
Veya Anadolu irfanı ya da Anadolu Türk kültürü olarak kabul edilse bile.
Kısaca İman, İslam ve İhsan sadece kelam ve akaid kitaplarında yer alan, Müslümanın hangi durum ve şartlarda mümin sayılacağı veya imandan çıkacağının ele alındığı konudaki, yazılar değildir.
İman, İslam ve İhsan bizzat hayatın içinde yer alması gereken aksi halde sadece münafıklık alameti olarak kalacak mefhumlardır.