Yine yazımıza, ‘selam duâsı’yla başlamayı borç biliriz.
‘Aşk olsun. Aşkınız cemâl olsun. Cemâliniz nûr olsun. Nûrunuz ayn olsun.’
Geçen haftadaki beyitler insanın mânâ boyutuyla ilgiliydi. Kaldığımız yerden devam etmek istiyoruz müsâdenizle efendim;
“Biri duvarlarda gizli olan altın hazinesini bulmak için evini yıktı. Sonra bulduğu hazineyle daha iyisini yaptı.”
Beyitte bahsedildiği üzere misâlen bir kişi, evinin temellerinde altın bulunduğunu öğrendiğinde, nasıl sâyu gayret ederek, o binâyı yıkıp altınları bulur, sonrasında da o binânın daha güzelinin inşa eder. Burada gerçekte bir tahrip söz konusudur fakat aslında hâdise bir imar hâdisesidir. Bu temsili misalde verilmek istenen mesaj şudur, insan bedeninde vâr olan; ruh, akıl, ilim, irfan, edep, ihlas gibi yüce haller bilhassa da kutsi duygu birikimleri mevcuttur. Bu ilâhî hasletleri, ‘aşkın Hak lezzeti’ne ulaştırmak adına, insanın elbette riyâzat boyutuna varan, görünürde bedene eziyet verecek zahmetlere katlatması gerek ki, bünyede rahmet tecelli etsin. Neticede bu iş için çekilenler hakikatte vücuda sağlık ve selâmet olur.
“Bir kimse suyu kesip ırmağın yatağını temizledi. İçindeki kötülükleri çıkardıktan sonra suyu yine ırmağa salıverdi.”
İnsanın başına gelen üzüntü ve sıkıntılar, elem ve kederler o zamana kadar kirlenen gönlü temiz kılar, arındırır. Zira dertler ve sıkıntılar kalbi günahlardan temizler, kişiyi Hakk’a yaklaştırır. İnsanın kalp ve gönlü temizlenince yüreği daha berrak olur. Mesela buradaki örnekteki gibi, ırmağı temizleyen ve arındıran su kaynakları kesilince, o ırmaktan hayır gelmez sanılır. Oysaki geçici bir süreyle o suyun kesilmesi, ırmağın veya havuzun daha saf ve berrak olması içindir. Ama bu yapılan görünürde zahmet ve hasardır, halbuki hakikatte saflaşmak, aklanmaktır.
“Biri yaralı deriyi yardı, saplanmış oku çekip çıkardı. Ondan sonra tâze deri bitti.”
Deriye saplanan oku çekip çıkarmak gerçekten zor ve meşakkatli bir olaydır, kişiye acı verir Ama bu eziyetli işe kendi rızâsyla dayanan birisi, bir süre sonra sağlığına avdet eder, sıhhatine kavuşur. Akıllı kişi şeklen lezzet verici, fakat aslında zararlı ahlâkî duygu ve davranışları, yüreğinden ve zihninden çıkarırken epeyce uğraşır, ama neticede kendine zarar veren o çirkinliklerden kurtulmuş olur. Bu durum suç işleyip te, hapishâneye düşen kimseye benzer ki, bu halde suçlu kişi ıstırap çeker, fakat orada onun mahpusluğu hem kendisinin düzelmesi hem de etrâfının güvenliği için elzemdir.
“Bir savaşçı kaleyi ele geçirebilmek maksadıyla yıkar, aldıktan sonra yapar, burç ve setler ilâve eder.”
Bu misalde, yukarıdaki beyitlerdeki konuyu desteklemek amaçlıdır. Nasıl ki, düşmandan alınan kale yıkılıp, yeniden yapılırsa, insan da hayâtını inşa etmek sürecinde, inceliği hayırlı işlere tahsis eder. Çalışır-çabalar hatta işine bâzı eklemeler ve ilâveler yaparsa, bu uğurda harcanan sâyu gayret, yorucudur ama geçicidir. Buradan elde edilen kazanç ise ebedi bir saadete vesile olur.
“Cenâbı Hakk’ın hikmetlerinden sual olunmaz. O’nun işine kim ‘nasıl’ ve ‘niçin’ diyebilir? Bu beyan ettiklerim zarûrettendir.”
Şimdiye kadar insanların hem maddi planda, hem mânevî boyutla hep çalışıp, gayret ederek bir şeyler elde edebileceğinden bahsedildi. El Hak bu doğrudur. Ancak Cenâbı Hak bâzılarına önce hidâyet nimeti verip onu sâlih amellerle besleyerek, güzel bir mertebeye getirir, bu normal bir haldir. Bâzan da, insana önce öyle bir aşkı ilâhî verir ki, onda zuhur eden halleri, herkesin akıl sırrı ile çözmeye gücü yetmez. Allah Teâlâ’nın her işinde bir hikmet vardır. O Rabbil Âlemîn herkese çapınca verir ve yine O Kâdiri Mutlak kime ne verdiyse, lâyığına verir ve sevdiğine verir ve ayrıca kendi kime isterse ona verir. İnsana düşen kendine ne verildiyse ona râzı olarak, rızâ istikâmetinden ayrılmamaktır.
“Gah öyle, gah böyle görünür. (gösterir) Din işi, hayretten, hayranlıktan başka bir şey değildir.”
‘Biri kaybederken karşısındaki kazanır, biri ölürken diğeri dünyâya gelir. Gök ağlarken, yer güler, yeni doğan bebe ağlar, âilesi güler. Hakk’ın tecellisi çeşit çeşittir. Bütün bu zıtlar âlemi de onun tecellisidir. “Doğrusu Allah, ne dilerse yapar.” (Hac, 18) Kat kat semânın, güneşin, ayın, yıldızların, gecelerin, gündüzlerin, kışların, yazların hikmetine ermek ne mümkün? Bütün bunların sırrı, kaderin sisli perdesinin arkasından gülümser. Akıl hayran kalır ve ancak teslim olur. Bu teslimiyette inanç işidir, din işidir.’ (Mesnevî-i Mânevî Şerhi-İlk 1001 Beyit, Hüseyin TOP, Konya, 2008, s.204)
Yazımızın hitamına eriştik, şimdilik hoşça kalın, selâmette olun efendim. Hayırlı Cumâlarınız olsun. Ayrıca hepinizin üç aylarını mübârek ediyor en kâmil değerlendirmeler diliyorum. Duâlarda buluşmak temennisiyle...