Hikâyelerimizde Kaybettiklerimiz

Süleyman Küçük

Okuyanlar bilirler. “Bu Ülke” adlı kitabına Cemil Meriç şu cümleyle başlar: 

“Ne gülüyorsun? Anlattığım senin hikâyen…”

Bizim bildiğimiz hikâyemiz, Hz. Adem(as) dan Hz. Muhammed(sav)e kadar gelmiş dinin hikayesi içinde yer alırdı.

Bizim hikâyemiz İslam’ın kurucu nesli Sahabe Efendilerimizden(ra) hatıraları içinde yer alırdı.

Bizim hikâyemiz Horasan Mektebinden beridir erenler yetiştiren Ahmed Yesevî(ks) Ocağında ermiş Horasan Erleri hatıraları içinde yer alırdı.

Bizim hikâyemiz er oğlu erlerle Anadolu’yu yurt edinmiş gazilerin kılıçlarının parıltılarında yer aldığı kadar edep ve ahlakları içinde yer alırdı.

Bizim hikâyemiz Ahmed Yesevî (ks), Hz. Mevlana(ks) Hacı Bayram(ks) ın bu toprakları vatan yapma hikâyelerinde yer alırdı.

Velhasıl bizim hikâyemiz Müslüman milletimizin hayatında olan hikâyeler içinde yer alırdı.

Unutamadığımız bizim hikâyemiz bunlardı.

Ama bizim hikâyemizi bize unutturdular hatta bizi de bize unutturdular.

Unuttuğumuz bir şey daha var:

Bir Peygamber(as) ne ile imtihan olursa ümmeti de onunla imtihan olur gerçeğini unutturdular.

Mekkeli müşrikler Hz. Peygamberimizi(sav) davasından vazgeçirmek için otorite sahibi olarak güç ve para vermeyi teklif etmişlerdi.

Hz. Peygamberimiz(sav)  kendisine vaad edilenleri ret etti ama ümmeti aynı tekliflere ret cevabı veremedi.

Sonunda ahlak ve erdem sahibi Müslüman olmak yerine otoriteyi ve gücü temsil eden Lat ve Uzza ile firavun gibi olmayı seçtiler.

Küresel saldırgan kapitalist sermaye ile eklemlenmek suretiyle Menat ve Karun gibi olmayı tercih ettiler.

Bu dünyada üsttekilerine yakın olmak yanında öteki dünya yakınlığını da elde etmek için Belam ve Haman gibi olmayı,  şahsen yapamayacakları işleri gördüklerinde de dini ve siyasi danışmanlık kurum ve kuruluşlar oluşturmak yolunu seçtiler.

Böylelikle otorite, güç, saltanat, taht sahibi olmak suretiyle Silah, petrol, toprak, nüfus ve nüfuz sahibi oldular.

Sermaye, banka, altın, gümüş, dolar, euro sahibi olmak suretiyle milletlerin egemenliğine sınırlar koydular.

Böylelikle yaşadığımız çağda Otorite sevdasından EMPERYALİZM, güce tapınmaktan FAŞİZM, para hırsından ise KAPİTALİZM i kutsayan abdestli köleler doğmuş oldu.

Kabul etsek de etmesek de bizim hikâyemiz bunlar oldu.

200 yıldır içine düşürüldüğü bu durumdan utanması gerekirken İslam’ı yeryüzünde sadece kendilerinde cem ettikleri zehabına kapılmış tek topluluk olarak gören pişkin suratlı fırsatçılar hiç utanmadılar bu hallerinden.

Dünya Müslümanlarının içler acısı durumunu görmemek için aralarında Peygamberi ahlak ve erdemle hiç bir alakası akademik tartışmalara gömülen çakma mümin entelektüeller olup çıkanlar sadece satacakları kitaplardan elde edecekleri gelirleri düşündüler.

Güç ve iktidar sahiplerine yaptıkları yancılıklar sonucu elde ettikleri rahat koltuklarında İslam Şeriatını hâkim kılmak için kefenlerini ve tabutlarını yanlarında taşıyan müminlere ve mücahitlere İslami yaşantı nutuğu çeken burjuva özentili Müslümanlar olup çıktılar.

Kâfirlere asla saygı duymamaları gerekirken fesada uğramasından korktukları ticaretleri nedeniyle şeriat hükümlerinin tatbikini sağlamak isteyenlerle dost olmaları yerine kâfirleri dost ve veli edinen her şeye müsait olan muhafazakâr mücahitleri, daha doğrusu müteahhitlerini anlayışla karşılayan ve destekleyen kişiler oluverdiler.

Evimizin başköşesini verdiğimiz televizyonlarda övündüğümüz Selçuklu ve Osmanlı dönemlerini dile getirdiği söylenen gayri İslami filmleri seyrederek Osmanlının adalet ve ihtişamını geri getireceğini zannederek aslında adalet ve ekonominin çöküşünü kamufle eden etnisite hayranı olan garip bir topluluk olduk çıktık.

Muhafazakâr ahlak sahibi olarak da ekranlardaki noel kutlaması yapanlar ve piyango bayileri önünde kumar sırasına girenleri, kendi personelini bile eğitmekten aciz olan Diyanetin camilerin dışına çıkarılmayan vaaz ve hutbeleri ile doğru yola çağırdığını zanneden pısırıklar güruhuna dâhil olduğumuzu gördük.

Firavun, Haman ve Belam bin Baura bildiklerimizin hayatlarında bunlardan hangisi yoktu?

Veya bizim hikâyemizde bunlardan hangisi var?

FARKINDA MIYIZ?

Küreselleşmeyi sadece ekonomik, finansal kapitalizm, bilişim ve iletişim teknolojilerinde yaşanan ilerleme temelinde düşündüğümüz için kendimizdeki kültürel değişim ve ahlaki erozyonu asla tartıştırmıyoruz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.