Hassas Bir Eser Ruhum Kıyama Kalktı

Hüzeyme Yeşim Koçak

“Güle bir an elime sarıldı. Kilerin tahta kapısının aralığından sızan ince ışıktan yalnızca gözlerini görebiliyordum. Yalvarırcasına gözlerimin içine, ruhumun derinliklerine bakan gözlerini… Elime bir şeyler tutuşturmaya çalışıyordu. Parmaklarıma değen soğuk demiri hissettiğim an irkildim. Bir hançer… Başına bir şey gelir düşüncesiyle sürekli kuşağında sakladığı hançerdi bu. Gözünden pare pare süzülen yaşlar ince ışığın altında parlıyor, dudaklarından benliğimi kasıp kavuran, ruhumu karanlık, kör zindanlara mahkûm eden o cümleler dökülüyordu.

“Bunların eline koma beni kurban olduğum.” (Emrullah Özdemir, RUHUM KIYAMA KALKTI)

Son yıllarda hep “dünyanın en barbar milleti olan Türklerin” başka halklara yaptığı zulüm, soykırım hikâyeleriyle başımızı öne eğdik. Bizden daima hesap soruldu; elim bir baskıyla sıkıştırıldık bunaltıldık.

Üst seviyeden, iç-dış seslerle birleşmiş belâlı bir koro oluşturuldu. Tarihimiz baştan sona lekeliydi, dolayısıyla kimliğimiz… Ve biz özür dilemenin ötesinde, daha büyük tavizleri vermeli, ruhsal bir boyunduruğa da girmeliydik.

Oysa çeşitli şekillerde çok ağır düşmanlıklarla karşılaşmıştık ve bir savaş gerçeğini hiç unutmamalıydık.

Bir Ermeni komitacı, gazeteci Avadis Terzibaşıyan’a gönderdiği ve 1930 yılında Yenigün Gazetesi’nde yayınlanan mektupta şöyle diyordu mesela:

 “Ben ki ailem için beni tek başına bırakanlardan öç almak için kollarımı bileklerime kadar Türk kanı içine daldırdım. Bugün kalbimde hâlâ tatmin edilmemiş müthiş bir gayzın alevleri parlamasına rağmen ‘Yeter artık’ diyorum. Şimdiye kadar yaptıklarımızın bilançosunu çıkarırsak TARİH BİZİ EBEDİYYEN LANETLEYECEKTİR”  (RUHUM KIYAMA KALKTI,” Ermeni Zulmünde Yitip Giden Hayatlar, s. 123)

Bizim de acılarımız yok muydu, nice insanlık dramı yaşanmamış mıydı, hiçe sayarak ebediyen mi nisyana terk edecektik:

“Kapı kapı geziyorlar/ İfadeyi yazıyorlar/ Düşman başına vermesin/ Oğlak gibi yüzüyorlar/ Kele dudu, kele dudu / Kanlı gömlek yu diyorlar / Bebeleri kaynatmışlar /Kuzu eti ye diyorlar / Enfiyeci Hüseyin’i/ Tellerinen boğuyorlar / Zabit kâtibi Mehmed’i / Topuzunan dövüyorlar” diye Ermeni komitacılarının Kayseri’de yaptığı Türk katliamının ardından yakılmış ağıtları duymayacak mıydık mesela?

Özellikle Ermeni meselesinde; mağdurlarımızın şehitlerimizin, hayatı istikbali en feci, en iğrenç biçimlerde mahvedilenlerin tarafı da dinlenmeliydi, hak hukuk şüphesiz bizim için de geçerliydi ve örtbas edilen gerçekleri göstermeliydik.

Emrullah Özdemir’in, Akçağ Yayınları’ndan çıkan Ruhum Kıyama Kalktı romanı, bu açıdan farklı ilklerden.

 Sürükleyici, çarpıcı bir dille yazılan kitabın önsözünde yazar,  şunları söylüyor:

“Bu eseri yazma fikri; bir gazete köşe yazarının ‘Tehcirde ölen mazlum Ermenileri’ andığı yazıya ve daha öncesinde okuduğum buna benzer yazılara, içimde biriken tepkinin etkisidir diyebilirim. Kafamı kurcalayan kimin kimi andığı meselesi değildi elbette. Birçok acıyla yoğrularak küllerinden doğan bir millet olsak da başkalarının acılarına yas tutmaya alıştırılmıştık zaten. Kanıma asıl dokunan, bu milletin tirajıyla başka milletlerin kayıplarını anarken, aynı yıllarda aynı olaylarda Türk Milleti’nin, türlü zulüm ve eziyetlerle can veren insanlarını göz ardı etmeleriydi.”

“…Toplum aydınları kendi çıkarları uğruna milletimizin tarihini, onurunu acımasızca ayaklar altına alırken öylece izleyecek miyiz? O ıztırap dolu günlerde hayatını kaybeden insanlarımızı kim hatırlayacak ve anacak?”

Millî şuura sahip, köklerine bağlı yazar ayrıca, “tüm yaşananlara rağmen katledilen yüzbinlerce masumun kanını tüm Ermenilere mal etmenin yanlış olduğunu, vicdan sahibi Ermenilerin bulunduğunu” baştan belirtiyor.

Ruhum Kıyama Kalktı romanının en büyük özelliği, kolayca itiraz edilemeyecek, romana güzelce yedirilmiş, o döneme ait bilgi, belge ve fotoğraflara dayalı olması. Arşivlerden, raporlardan, hatıratlardan, yerli yabancı kaynaklardan yararlanılması.

Biz sözgelişi kitapta 1895-1899 yılları arasında Doğu Anadolu’da görev yapmış Rus Kurmay Generali Mayevsky’nin ‘Van ve Bitlis Vilayetleri Askeri İstatistiği’ isimli raporundan veya Rus Kurmay Başkanı General Pietroroviç’in 24 Aralık 1914 Perşembe tarihli günlüğünden alınmış bölümleri de okuyoruz.

 Romanın bitiminde,  “ Ermeni Tehcirine İlişkin Alınan Bakanlar Kurulu Kararına”  yer veriliyor:

“.. Harp bölgelerine yakın yerlerde oturan Ermenilerden bir kısmının Osmanlı hududunu düşman kuvvetlere karşı korumaya gayret eden ordumuzun harekâtını zorlaştırdıkları; erzak ve askeri malzeme nakliyatını güçleştirdikleri, düşmanla işbirliği yapmak ve birlikte hareket etmek emelinde oldukları, ayrıca düşman saflarına katıldıkları, yurt içinde askeri kuvvetlere ve masum halka silahlı saldırılar düzenledikleri, düşmanın deniz kuvvetlerine malzeme sağladıkları, müstahkem mevkileri düşmana göstermeye cesaret ettikleri tespit edilmiştir. Bunu için isyancı unsurların harekât sahasından uzaklaştırılmaları gerekmektedir. Bu işlem için faaliyete başlanacaktır(…)

Madde 2: Nakledilen Ermeniler, taşınabilir bütün mallarını ve hayvanlarını beraberlerinde götürebilirler.

Madde 3: İskân yerlerine sevk edilen Ermenilerin yol boyunca can ve mallarının korunmasıyla, iaşe ve dinlenmelerinin sağlanmasından, gidiş yolları üzerinde bulunan yerel görevliler sorumludur. Bu konuda meydana gelebilecek gevşeklik ve ilgisizlikten sırasıyla bütün görevliler sorumludur.

Madde 4: Oluşturulan iskân yerlerine ulaşan Ermeniler duruma ve yere göre ya mevcut köy ve kasabalarda ayrı ayrı inşa edilecek evlere ya da yerel idareciler tarafından belirlenecek yerlerde kurulacak köylere yerleştirilecektir. Köylerin, sağlık şartlarına uygun, tarıma ve gelişmeye uygun yerlerde kurulmasına özellikle dikkat edilecektir.

Madde 5:  İskân bölgelerinde köy kurulmasına elverişli, boş, sahipsiz ve devlete ait arazi bulunmaması durumunda, devlet malı olan çiftlik ve köylerin iskân için tahsis edilmeleri uygundur.

Madde 12: İskân edilen her aileye, daha önceki iktisadi durumları ve şimdiki ihtiyaçları göz önüne alınarak yeterli miktarda arazi verilecektir.

Madde 15: İhtiyaç sahibi çiftçi ve meslek sahiplerine, uygun miktarda sermaye ya da alet ve edevat verilecektir.” (s. 178-190)

Yine harp hâli ve olağanüstü siyasi zorunluluklar dolayısıyla, başka yerlere nakledilen Ermenilere ait mal, mülk ve arazilere uygulanacak idare hakkında yayınlanan yönetmelikte, adaleti gözeten  şöyle maddeler de bulunuyor:

 “Kiliselerde mevcut eşya, resim ve mukaddes kitaplar deftere kaydedilip, tutanağa eklenerek oldukları yerde korunmalarına özen gösterilerek ve daha sonra kilisenin bulunduğu köy halkının iskân edildiği yere idareciler aracılığı ile gönderilecektir.”

Genç yazarı tebrik ediyor, başarılı nice eserinin geleceğini ümit ediyoruz.

Not: Kısa bir süre için izninizi istiyorum. 29 Haziran’da nasipse buluşuruz.

Hayırlı Ramazanlar…

 

 

 

                                                                                                                  

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.