Hareket-i Arz veya Deprem

Abdullah Uçar
Eskilerin hareket-i arz, deprem, zelzele, sarsıntı gibi isimlerle dillendirdikleri yer hareketleri, her zaman olmuş ve her halde kıyamete kadar da olacaktır. Kısacası dünyanın kendi içinde yerleşmesine, çökmesine denir. İlim adamlarına göre, eskiden bu hareketler çok daha sık ve büyük ölçekli olmuş, bunun neticesi denizler, karalar, kıtalar oluşmuş, bazı kıtalar (Mu ve Atlantis gibi) batmış, (1) bazıları yer değiştirmiş, Sodon, Gomore, Pompei gibi bazı şehirler tamamen haritadan silinmiştir. Fay hattı denen belli bölge ve istikametlerde bu çöküntüler devam etmektedir. Âlemlere rahmet olarak gönderilen sevgili Peygamberimiz hatırına ve hürmetine, tarihteki gibi çok büyük çaplı felaketlerin Muhammed ümmetine, inşallah gelmeyeceğine dair hadisler vardır. Bunu söylerken günümüzde olanları küçümsediğimiz anlaşılmasın ama; dünya öyle felaketler görmüş ki, ilim adamları çok eski dönemlerde çarpan bir gök taşı neticesi o günkü canlı türlerinin % 90-95’inin yok olduğunu söylemektedirler.
Kutsal beldeler fay hattında olmamakla beraber, Peygamber Efendimiz döneminde de zelzeleler olmuş, hatta bir gün Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer’le Uhut Dağı’nda gezerken deprem vuku bulmuş ve Efendimiz; “sakin ol ey Uhut, bak üzerinde bir nebi, bir sıddık ve bir şehit geziyor” diyerek, Hz. Ömer’in ilerde şehit olacağını da işaret etmiştir. Rivayetlere göre bu olay üzerine Zilzal (Zelzele-Sarsındı) Sûresi nazil olmuştur ki; bu Sûre çok daha büyük çaplı, dünyanın sonunu getirecek bir depremden yani kıyamet esnasındaki sarsıntıdan “insanların hayretler ve dehşetler içinde kalacağından, arzın içindeki ölüleri bile dışarı atacağından” bahsetmektedir. (2)
Bir yılda takriben dünyamızda 1 milyon dolayında deprem olur. Bunlardan 10 dolayında olanları büyük çapta, 100 civarında olanları orta çapta, geri kalanlar ise bazılarını hissedemeyeceğimiz kadar küçük çapta olmaktadır. (3)
Memleketimiz maalesef deprem kuşağında bir ülkedir. Kısa zamanda bile Erzincan, Hınıs, Gediz, Varto, Sakarya gibi birçok kardeşimizin vefat ettiği depremleri yaşadık. Allah hepsine rahmet eylesin, geride kalanlara da sabr-ı cemil ihsan eylesin. Bunların vukuuna mani olmak haddimiz dışında bir olaydır. Ama iki şey yapabiliriz: Tedbir ve ibret almak.
Atalarımız geçmişten ibret almayan kişi
Geleceğe ibret olmaktır anın işi
Demişler. Geçmişten ibret alsak, evlerimizi, her türlü binalarımızı kurallarına uygun, sağlam ve hilesiz yapsak her halde zarar bu denli olmaz. Çünkü aynı büyüklükte Japonya gibi devletlerde olan sarsıntılarda hiç can kaybı olmamaktadır. Ziya Paşa ve benzerlerinin:
Gereksiz imiş meğer fazlaca tedbir eylemek
Mümkün değilmiş zira takdiri tağyir eylemek
Beyitlerinde belirttikleri gibi teslimiyetçi bir felsefe ile hareket etmek, tedbir almamak, gerekeni yapmamak, “kader” deyip geçmek hiç doğru değil, bu düşünce tarzı Müslüman’a yakışan bir zihniyet de değil. Peygamberimizin meşhur sözü: “deveni sağlam kazığa bağla, ondan sonra Allah’a tevekkül et.” (4)
Bir de bu olaylar esnasında vukua gelen, görülen, müşahede edilen hadiselerden ibret almak, düşünmek, tefekkür etmek, ne oldum değil, ne olacağım, başımıza neler gelecek, sonumuz nasıl olacak… Gibi mütevazı ve mütereddit olmak gerekir.
Sakarya depreminin ertesi günü, Kızılay’ın kurduğu seyyar mutfak sırasına pijamalarıyla girip yemek almaya çalışan birini gören insanlar hayretler içinde kalmışlardır. Çünkü bu insan o bölgenin en zengin kişisi, eski tabirle; hanları, hamamları, rezidansları, sarraf dükkanları olan… herkesin dilinde dolaşan birisi. Ama Allah’ın takdirine bakın ki, bir gecede her şeyini, malını, mülkünü, servetini, evlât ve akrabalarını kaybetmiş, sadece üzerindeki pijamasıyla sokağa fırlayabilmiş. Bu bir kişi de değil, bu durumda birçok kişi vardır. İşte bunlarda bizlere ibret olmalı, adam gibi, insan gibi, Müslüman gibi yaşamanın çabası ve gayreti içinde olmalıyız. Milletimizin başı sağ olsun, Allah tekrarından muhafaza buyursun.
Kaynak
(1) Ergun Candan, “Antik Mısır Sırları”, Sınır Ötesi Yay. İst. 2009, s. 26
(2) TÜBİTAK, Bilim ve Teknik Dergisi, Kasım 2003 Sayı 432, s. 11; 2004, sayı 440, s. 6; 2005, sayı 447, s. 12; 2005, sayı 454, s. 16.
(3) Taşkın Tuna, “Son Basamak-Kosmostan Kıyamete), Şule Yay. 2009 İst. s. 18.
(4) Tirmizî, Kıyamet, 60.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.