Hapşu…!

Kerem İşkan

Timurlenk, Akşehir'de karargah kurulunca şehir halkı adına, Nasrettin Hoca ile eşraftan iki zat hatır sormaya gitmişler… Kahveler içilip sohbet edildikten sonra, Timur misafirlerini baştan aşağı inceleyerek dikkatlice sormuş…

***
“- Karargahımı nasıl buldunuz?”

***
Beylerden biri, askerin yemesi için kesilen hayvanların artık parçalarının etrafa korkunç bir koku yaydığını görerek cevap vermiş; “-Karargah çok güzel ama fena bir koku var!”

***
Timur sinirden küplere binmiş, yanındakilere "Alın şu adamı, boynunu vurun" demiş ve öteki beye dönmüş; “- Koku var mı?”

***
Adam tir-tir titremeye durmuş korkusundan… Bütün gücünü toplayarak; “- Ne münasebet efendimiz, misk-ü amber kokuyor,” deyince Timur bu sefer daha da kızmış

***
“- Neresi misk kokuyor dalkavuk herif! Alın şunun da boynunu vurun!”

***

Çadırda Nasreddin Hoca ile Timur kalmışlar…

***

Timur alacak Hoca’nın kelleyi de ama Hoca Nasrettin bakmış pabuç pahalı yapıştırmış cevabını; “- Vallahi hükümdarım ne diyeyim, nezleyim burnum koku almıyor…”

***

Ağır bir grip geçiriyoruz…

***

İlk kez bir hastalık nedeniyle evden çıkamadım… Takatim ve dermanım var, ama sıtma nöbeti gibi gelen titremelerin sayısı çoktan yüzleri geçti, sulu hapşırıklar biran olsun soluklandırmıyor

***

Gazeteye gidip orada yazmayı çok isterdim… Ama cemaate kıyamadım… En ağır devresi hastalığın birine sıçramasına gönlüm razı olmaz…

***

Hastalıktan gündemin kokusunu da alamıyoruz… Bu yazı böyle ortaya mazeret yazısı gibi olsun… İyileşmek nasip olursa kalemin ve sütunun hakkını verelim inşallah…

***

Müsaadenizle, hapşu…!

***

“…..!?”

***

Beraber inşallah…