GÖNLÜNÜ DÜNYÂYA BAĞLAMA

Nurten Selma Çevikoğlu

Şerefli Kur’an, O’nun Şerefli Peygamberi, bütün Hak dostları, ârifler, evliyâlar, aklı başında büyük üstadlar her zaman insanları dünyâdan, içindekilere dalmaktan, dünyâya kanmaktan, onlarla oylanmaktan sakındırmışlardır. Zira dünya nefsin çok çabuk kanabileceği bir câzibededir. Mevlâna hazretleri, mesnevisinin çeşitli beyitlerinde, insanları bu hususta uyarmıştır: ‘Sanki bu cihan bir ağaç, bizler de o ağaçta ham meyveler gibiyiz. Meyve ham olursa dalına sıkıca tutunur, ondan ayrılmak istemez. Olgunlaşıp tatlılaşınca da dalda duramaz, düşer… Cihâna sımsıkı sarılmak hamlıktır.’ (Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Mesnevî-i Şerîf, Aslı ve Sadeleştirilmişiyle Manzum Nahîfî Tercümesi, C. V, İstanbul 1967-1972, C. III, s. 49/1298-1302) Hazret, dünyâya sarılmanın olgun ve kâmil bir mümin olma özelliği olmadığını, insan hamlığının belirtisi olduğunu, bu güzel ağaç misâliyle açıklıyor. Ciddi bir Müslüman, ahreti kazanmayı hedefleyendir. Dünyânın peşine düşüp bâki bir âlemi unutan yâhut hiçe sayan, gaflete düşen insan, aynı ağaca sıkı sıkıya yapışan, dünyâdan kopmak ve ayrılmak istemeyen nâdan, ham ruhlu kişilerdir. Olgun, tatlanan meyveler ise ağaç dalında durmak istemez yâni kendini bırakır, geçer dünyâdan. Ne güzel bir benzetme!

‘Dünyâya bağlanan insan âleme sultan olsa da, gerçekte ölüdür.’ (Mevlânâ Celâleddin, Rubâîler, Abdülbaki Gölpınarlı, İstanbul, 1964, s.196) Evet hakikat şu ki, dünyâya gönlünü kaptırmış kişi şeklen, bedenen yaşasa da, rûhen ve mânen ölüdür. Asıl olan ise ruhtur, mânâdır. Zira kişi Mısır’a Sultân olsa, bir ülkenin devletli başkanı da olsa, Hıristiyan veya mecûsî olsa, yâhut Müslüman dahi olsa, hepsinin gideceği yer bellidir, istikâmet herkes için değişmeyen hakikattir… Orada dünyânın sultanlığı geçmez, orada geçer akçe, ancak gönül sultanlığıdır.

‘Dünya kendisini yeni bir gelin gibi gösteren, cilveler eden, kokmuş bir koca karıdır. Sen onun rengine ve kokusuna aldanma. Zehirli şerbetini içmekten sakın.’ (Mesnevi, a.g.e, C. VI, s. 12/320-21) Dünyânın sahteliğini böylesine nükteli bir misal ile önümüze sunan Hz. Mevlâna; ‘dünyânın görünüşündeki cilve ve işve seni aldatmasın, o zehirli şerbetin kokusuna, rengine, görüntüsüne aldanıp da içme, diye insanı sakındırır. Şu sözleri ise tamâmen bir altın uyarıdır ve çok nettir; ‘Gönlünü dünyâya veren, bir parça ekmeğe imânını satan gibidir.’ (Mevlânâ Celâleddin, Rubâîler, a.g.e, s.16) Yâni dünyâya gönlünü kaptıranların ufak bir şeye, ahretin tek azığı olan imânının satılmasına benzetir. İnsan için böylesi bir durum korkunç bir aldanıştır!!!

Gönüller ancak Hak sevgisiyle nezih ve lâtif olur. Yürekler ise O’nun ismi ile huzur ve sükûn bulur. Misâfir geleceğinde nasıl evler temizlenirse, yüreklere Mevlâ Teâlâ hazretlerinin teşrif etmesi için, o mekânın temizlenmesi yâni dünyevî meşgalelerden, gereksizliklerden, günahlardan arındırılması şarttır. Cenâbı Hakk’ın şeklen, görünür evi olan Kâbe’de nasıl putlar bulunmazsa, Kâbe’den daha yüce olan gönlün, dünyevî takıntılardan temizlenmesi gerekir. İşte ancak öyle bir seçkin mekanda, ‘Hak sevgisi’ tecelli eder. Yoksa kirli mekanda, temizin işi olmaz. Temizlik gelince pislik yâni günahlar def olur gider onun yerine ‘Hak aşkı’ ref olur. Bu sebeple gönülde dünya ve onun evânelerinin bulunması abestir, o latif mekâna yakışmaz. O mekan pâk ve tertemiz kılınmalı ki, orası ‘hakiki aşk’ mekânı olsun. Böylece gönül asıl mâhiyetine kavuşsun.

“Hazret-i Peygamber, ‘Cenab-ı Hak, sûrete bakmaz, matlûb temiz bir gönüldür.’ buyurmuştur. Yâni bakılmaya lâyık olan gönül sâhipleridir, secdenin işâreti ve altın dağıtmak değil. Sen gönlünü gönül sanıp mağrur olmuş, bu yüzden asıl gönül sâhiplerini aramaktan uzak kalmışsın. Gönül, öyle bir şeydir ki onun içinde bu yedi gök gibi yüzlerce sema kaybolur. Yoksa hile ile dolu küçük bir kalbi isteme.” (Mesnevi Şerif, a.g.e, C.V, s. 36/874-78) Demek ki, ‘hakiki sevgi’ temiz yürekleri mesken tutar. Cenâbı Hak’da, temiz insanların gönlüne nazar eder. Sen secdeye varınca, sanma ki karşılığında altınlar yâni cennetler kazanacaksın. Rabb’i Teâlâ şekle değil, gönle bakar. O sebeple sen gönlünü Allah Teâlâ’ya bırak. Sen, hakiki sevgi sâhibi gönüllerden uzak kalmışsın. Gönlün ufku sınırsızdır. Akıl ise sınırlıdır. Sınırlı ile sınırsıza varılmaz. Halbuki gönül içinde yedi kat semâyı barındırır. Ama sen gönlünü hile ile doldurursan gönlün küçülür, sınırlı hâle gelir.

Anlaşılacağı üzere üstâdın verdiği mesajlar aklı hayli zorluyor, irâdeye ve imâna güç katıyor, elhamdülillah. Şâd ol Cennet Efendisi Hazreti Mevlânâ! Cumânız mübârek ola.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.