Gerçek! Dünya Yalan

Ebubekir Mücevher

Sonsuzluğun, susuzluğu ile kavruluyorsa insan içinde kaybediyorsa kurması gereken düşleri ve içinde söndürmüşse parlayan güneşleri.. Karanlık dehlizlerin derununa doğru vicdan mahzenlerine kilitlemişse kendini.. Benliğinin zincirlerine prangalanmışsa beyninden… Yaşarken ölmüş ve ölürken yaşamışlığın çaresizliği içinde, ancak zaman doldurur ve zaman öldürür..
İnsanların yaşadığı bu sürecin en kapsamlı ve derin açıklamasını düşündüğünüzde karşınıza çıkacak denklem şudur..!
Ya son düşler insan ya sonsuzluk..!
On emir’le Son emir arasında bir fark yoktur.. İnsan sonsuzluğu ve sonu düşlerken, düşer..! Hz. Adem’de olmadı sonsuz cennette kalma hırsı ile koparılmadı mı o elma..!
İnsanın en büyük vesvese ve debdebesi budur, yaşam çizgisi denilen çizgisel alanda kendine yönler tayin ederek ilerler.
Bu yolda ki trafik lambalarına uymayan bir toplumun trajik lambalar tarafından yönlendirilmesinden meydana gelen diyetisyenler tarafından inceltilmiş demokratisyen toplumun acili bir pratisyene görünmesi şartı doğmuştur.
Sorgulamayan ve sorularını asla ve asla doğruluğa ve güzele taşımayan bir güruhun, gür ruhunun baltalanmasından meydana gelen, bu aura ışığı, hangi yatsıda sönecek bilinmez..
Güç bir saltanat aracı olsa bile asla ve asla bir HAKİKAT aracı olmamıştır.
Selinsu’larına kapılmış bir yaprak gibi insanların, benliğinin ve hırsının okyanusuna doğru ilerleyişinde şekillenen, bu tepkisiz dünya terkibine bürünmüş insanın yaladığımı mürekkeblerle birlikte “Merkeb Merkezli” bir düşünce yapısına doğru ilerlemektedir..
“OT” hesabı yapıp “OD” hesabı yapmayan insanların dünyasında, huzur ve mutluluk bulunmaması çok normaldir.
Bu morfinleşmiş, mor güllerin bahçesindeki… beyinlerin çiçek açması mümkün değildir..
Neden söylüyoruz bunları neden yazıyoruz..!
Cebimizde cenk ediyor, faiz’in orduları…! Kulağımızda okyanus ötesi vaizin sesleri ile..! Onur sahibi olduğumuzu unutup, nur sahibi olma peşine düşüyoruz…!
İçinmdeki…
Futuhat başlangıcında sözler kovalıyorum..! Kuruşların kurşunları ile boğazlanmış yüreklerimizin, kaf dağının ardına sürülmüş vicdanlarımız’da ve kredi kartları ile örülmüş cüzdanlarımızda, insanlığın cüzzamlı halini hüzünsüz ve mutlulukla realize edip seyrediyoruz..
Evet Bozulmuştur bu ahenkli tılsım, ve insan özünde doğrulmak yerine sözünde boğulmuştur…
İçimizde isyan’ın rengi tablolara vurmuş ve tuallerimiz, sualsizlikten tek renk siyahla kaplanmıştır..
Düşlerimiz vurulmuştur… İçimizde ki insan… kan kaybetmektedir…
Yer ve dağlar yerlerinden koparıldığında, mezarlar içindekileri dışarı attığında…
Sırlar birbir döküldüğünde işte bu donan kalplerimizin, erimeye yüz tutacağı zaman geldiğinde..
Anlayacağız ki… Gerçeklerimiz yalanların salıncağında nasıl sallanıyor…? Ve dünya bir eğlence olarak bizimle nasıl eğleniyor..
Ey Candan içeru’lar ey gözlerimizin ve zihnimizin kavramlaşan soruları olan toplum…
Silkinin ve kendinize gelin..!
Gerçekler tarafından öldürülüyorsunuz… Dünyanın gerçekleri yoktur, bol ve keyifli yalanları vardır…!
“Yırtıldı Ruhlara Çizdiğim Resim,
Yazık Kulaklara Sığmadı Sesim..
Yaşadığım şimdi Beşinci Mevsim
Çağ'ın Çilesini Sırtıma Sardım..”

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.