Türkiye 1948 den bu yana hiç olmadığı kadar Filistin/ Gazze, ABD ve siyonist rejim arasına sıkışmış durumdadır.
Tabir caiz ise aşağı tükürse sakal, yukarı tükürse bıyık denilecek bir haleti ruhiye içine düşürülmüştür.
Bunda en büyük sorumluluk elbette siyasetçilerindir.
Siyasetçilerin bu tavrı nedeniyle Türkiye’de kendilerini Müslüman, Dini inançlarında orta yolu tutmuş vasat ümmet, İbadet ve muamelatta Hz. Muhammed'in(sav) Sahih Sünnet ve Hadisleri doğrultusunda bir çizgide görenler Müslüman kardeşleri olarak gördükleri insanlarla bir araya gelmez oldular.
Siyasetçilerin kendileri ile olan görüşmelerinde bazen Genelde Filistin’in, özelde ise GAZZE’nin yanında olduklarını söyledikleri ama bu sözlerin hayata yansıyan yönünü göremediklerini ifade eden Müslümanlar ile siyasetçilerin taraftarı olan Müslümanların her geçen gün sanki birbirlerinden biraz daha ayrıştıklarını gördüler.
Birde bunun üstüne yıllardır her fırsatta Müslümanların mezhep farklılıklarını kirli hesaplara tahvil ederek menfaat elde etmek uğruna Müslümanların kanlarını helal görecek kadar aklını ve inancını şeytana kurban edenlerin Filistin’deki direnişin Türkiye’ye yansıyan yönünü bu vesileyle yok etmek istemelerini ilave edince ortaya bir kaosun çıkması gecikmedi.
Hâlbuki Müslümanım diyen herkesin zalimlere karşı çıkmak vazifesi olduğu gibi zulme karşı duranların yanında olmaları da İslâmî ve insanî bir sorumluluklarıdır.
Ama bu dönemde sorumluluk kimin umurunda diyenler de vardır.
HAMAS’a ithamda bulunanlar, Hizbullah'a küfür edenler, ya da taraftar oldukları HAMAS ve Hizbullah'ı savuna bilmek için karşılıklı sürekli iftira edenler var.
Kendilerini "Ehli Sünnet Omurga" olarak tanımlayanlar “Ehli Kıble tekfir edilmez” derken şiasından selefi vehhabisine kadar pek çok grup Ehli Sünneti tekfir etmekte sakınca görmedi.
Hala da toplumun bir kesimi diğerine "Şiiler, Sünnilerin düşmanıdır" derken diğer kesimi ondan daha yüksek perdeden "Sünniler, Şiilerin düşmanıdır." demekten geri durmamakta.
Karşılıklı öylesine kin tuttular ki bir kesim; 1948'den beri siyonist işgal rejimine karşı savaşan ve bu uğurda can, kan, mal veren her bir direniş hareketi için Sünnileri katlediyor derken diğer kesim, Müslümanlar siyonizmle iş tutuyor, Filistinliler öldürülsün diye İsrail'e zemin hazırlıyorlar bile dediler.
Daha neler söylendi neler bu ülkede.
Bir taraf kendi konforundan taviz vermemek için kılını bile kıpırdatmayıp, demli çayından taviz vermeden, bol sigaralı odalarda millete Fi Zilal tefsiri yaparken diğerleri "Ha İran ha İsrail" diye naralar atanlardan oldular.
Kendilerini İslam Ümmeti, topluluklarını Kur'an'ın öğrencisi görenlerden bir kısmı Filistin ve Gazze direnişe tek bir kuruş vermez, tek bir yetiminin başını okşamazken canını, malını kaybeden Müslümanları zehirli dilleri ile lekelemek için Mezhep beğenmeyenler oldular.
Yoldaki İşaretleri okuduktan sonra İslam coğrafyasında çıktıkları gezilerde otel menüsü beğenmeyip yatakların sertliğinden şikâyet ederken Gazze’ de taşların üzerinde geceleyen kadın ve çocukların evlatlarına iftira, bühtan, yalan sözlerle sataşmaktan geri durmadılar.
"Kudüs'e giden yol Şam'dan geçer" diyenler bırakın Kudüs’ü, Şam’a bile gitme cesareti gösteremediler.
Colani için CIA'nın ve MI6'nın elemanı diyerek hakaret edenler şimdilerde sakalı bıyığı taranmış takım elbiseli haliyle Sünni bir Cumhurbaşkanı olarak gördükleri kişiden altyapı ve enerji konusunda ihale alabilmek için fırsat kollayanlar oldular.
FARKINDA MIYIZ?
Hiçbir topluluk vakıf dernek cemaat ve STK ayırt etmeden ve istisnalara da kaideyi bozdurmadan Gazze konusunda rafızi şiilerin eşittir fitne, eşittir ahmaklık yaptıklarını gördükten sonra Sünni diye bildiklerimizin de mezheplerini değiştirerek tekfirci selefi vehhabileştiğini gördük.
Biraz daha derine indikçe de meydanlarda “Kahrolsun İsrail” diyenlerin makamlara mevkilere gelip, mücahitlikten müteahhitliğe evirilerek ümmet ve vahdet davasını servet ve şehvet davasına dönüştürerek, vaktiyle savunduklarına düşman, düşmanlarına ise dost oluverip Cihad yolunda can verenlere bile dil uzatır olduklarını gördük.
Velhasıl her şartta kendilerini Ehli Sünnet diye tanımlayanlar ile Ehli Sünnet olmayı gururuna yediremeyenleri yine ayırt etmeden Cihad yolunda görmek isterken, soykırımcı siyonist işgalciyi bırakıp birbirlerini düşman ilan etmekle, aslında bir anlamda siyonistlerin arkasına saklandıkları GARGAT Ağacı durumuna düştüklerini görmüş olduk.
Şuna dikkat edin; GAZZE konusunda çözümün tek adresi budur diye gösterilenler, aslında size sorunun kaynağının kim olduğunu gösteriyor olabilir.