FELAKETİN İZİNDE: Maraş Depremi

Esat Ergener

“Yüzyılın Felaketi” olarak adlandırdığımız Maraş depreminin üzerinden tam bir yıl geçti.

Yüzyılın Felaketi sıfatını bu afet için kullanabilir miyiz, bilemem. Çünkü “Büyük laf ye, büyük konuşma!” sözünün ispatını her birimiz çokça tahayyül etmiştir zannımca. Bu da felaket çığırtkanlığı olarak algılanmasın şimdi, Allah afetlerden muhafaza etsin bizi. Ancak sisteme, yapılanlara ve gidişata bakarak, herhalde kendi afetlerimizi kendimiz oluşturmak gibi bir hüviyete de bürünmüş olacağız maalesef.

Ortada pek tabi “felaket” olarak adlandırılacak çokça başka konu var ama. Bunlar da yine, her zaman olduğu gibi, kişiye, görüşe, şehre, siyasi düşünceye, bağlı bulunduğu cemaate göre değişiyor.

Hakikaten, birleşebildiğimiz tek nokta eleştiri yapmak. O da usulünce ve olması gerektiği gibi değil. Ne kadar acı.

Neyse…

Her şeyden önce bir kere daha gördük ki, ülkemizde siyasi vaadlere inanmak için, ya aklımızdan noksanımız olması lazım, ya “-mış gibi” yapmak lazım ya da oradan bir çıkarımız olması lazım.

Söylenip de yapılmayan vaatleri teker teker deşifre edip vatandaşlarımızın gözüne sokmak benim işim, bizim işimiz değil!

Ancak bunların da hesabı ne zaman sorulacak, bilemiyorum.

Benim bir umudum kalmadı zira.

Ümidim elbette var, ümitsiz olmak Müslümana yakışmaz zaten. Rahmanidir ümit malumunuz.

Ancak maalesef ülkemizdeki insanlara, yöneticilere güven diplerde. Ki haklılar da. En nihayetinde bir “Yalancı çoban” olma durumu var.

Ben göreceğimi düşünmüyorum bazı şeylerin düzelmesi ile ilgili. Zira o gündelik siyaset girdabının içerisinde dönüp duruyor ülke gündemi. Hiç kimsenin sistemden yana bir derdi, kaygısı yok. Nesiller değişiyor, hepimiz sayılı nefesimizi tüketiyoruz. Ancak ne değişen bir şey var, ne de değiştirmeye çalışan.

Depremin ilk anından itibaren her alanında görev yapmayı nasip ettiği için Rabbime sonsuz şükrediyorum. Arama & kurtarma çalışmalarından yardım toplamaya, tır yüklemeye, yemek yapmaya, malzeme dağıtmaya, çadır kurmaya, yurtdışından yardım etmek isteyenlerle birlikte olmaya. Hemen her yere gittik ekip arkadaşlarımızla. Bir vesile ile orada mahzun olan kardeşlerimize dokunmak, yüreklerine az da olsa o sekineti getirebilmek için, gece gündüz demeden gayret ettik.

Bütün siyasi söylemleri, kavgaları, suçlamaları bir kenara bırakalım.

Bu sürecin kazananları ve kaybedenleri bellidir.

Dediğim gibi, kişiden kişiye değişir bu. Ancak aslolan bazı gerçekler de yadsınamaz.

AFAD’ın sürece geç müdahil olabilmesi, Kızılay’ın aymazlığı, siyasilerin şov peşinde olması.

Ve tabi bazı durumlar da bir sene sonra ortaya çıkıyor.

Bilerek bazı yardımların yapılmadığı falan konuşuluyor hele, umarım gerçeklikle zerre ilgisi yoktur!

Aynı zamanda bazı kurumların pişkinliklerinin de gün geçtikçe gelişmesi gerçekten takdire şayan (!)

Gerçekten samimi olup da orada ailesinden, yakınlarından, işinden ayrı kalıp cansiperane çalışanlara da elbette kocaman bir minnet duyuyoruz. Konya’mız bu noktada kendisine yakışanı her şekliyle yaptı. Başkanından vatandaşına herkes elinden gelenin fazlasını yerine getirmeye gayret etti. Ve hiç kimse de diğer yüzsüzler gibi bunları afişe etmeye, milletin gözünün içine sokmaya çalışmadı. Aslolan, doğru olan, yapılması gereken de budur zaten.

Biz orada, göçük altında kalıp da vefat eden kardeşlerimizin şehit olduğunuza inanıyoruz. Duamız da o yöndedir, umarım öyle derecelendirilirler.

Zor olan onların mirasları ile burada yaşayabilmek. Haklarını arayarak, emanetlerine sahip çıkabilmek.

Ve tüm bu aymazlıklara, pişkinliklere tahammül edebilmek.

Tekraren rahmetle…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.