Kobra, pitondan farklıdır. Saldırdığında kaçarak kurtulabilirsiniz.
Hatta sizi ısırdığında, panzehriniz veya en yakın sağlık kuruluşuna gidecek kadar zamanınız, ya da yardımcı olacak bir eğitimli bir sağlık personeli arkadaşınız varsa, yılanın zehrinden kurtulabilirsiniz.
Ama bir piton sizi yakalarsa, kurtulma şansınız hemen hemen yok gibidir.
Pitonu ölümcül kılan şey, zehri değildir. Sabrı, gücü ve avını sarıp sarmalayıp kıskaca alma becerisidir. Piton yakaladığı avının gövdesi etrafına dolanarak avını sabit hale getirir ve bekler.
Bekleme süresince hâlâ canlı olan av, nefes alıp verdikçe, kurtulmaya çalıştıkça, her seferinde piton biraz daha sıkar ve sonuçta av kendi kendini alıp verdiği nefesle tüketir.
Emperyalizm de aynen piton gibidir.
Hedefindeki toplumların önce çevresini sarıp sarmalamak için siyasetten ekonomiye, eğitimden kültüre ve medyadaki aparatları sayesinde, toplumun her bir ferdine kadar nüfuz eder.
Bu dönemde ülkeler ve milletler, özgür bir toplum ve kendi geleceklerine kendilerinin karar verdiğine inanan insanlar olduklarını zannederler.
Hâlbuki emperyalist devlet tarafından kendilerine verilen her yardım, bir taviz karşılığında olmakta ve önce insanların zihinleri esir alınmakta, sonra toplum ekonomik olarak sıkıştırılıp din, millet, vatan ve kültür düşünceleri köreltilerek, milletin istikbali olarak görülen genç beyinler kendi öz varlıklarına yabancılaştırılmakta, hatta düşman edilmektedir.
Toplumda dini ve milli değerlerin azalması, o toplumun dışarıdan gelen saldırı ve dayatmalara karşı olan refleksi azalttığı gibi, insanların gelecek endişesiyle değer üretmek yerine, işsizlik endişesiyle günü kurtarmaya dönük işlerde ağır emek sömürüsü altında, düşük ücretle çalışmayı kabullenmeye yöneltir.
Böylece yer altı ve ter üstü maden ve zenginlikler yabancı ellerin eline geçer, ancak bu bile topluma istihdam alanı olarak empoze edilir.
Ülkenin farklı yerlerinde bulunan milyarlarca metreküp doğalgaza ne oldu da, ABD den 20 yıl kadar sıvılaştırılmış gaz için anlaşması imzalandı diye soramazlar bile.
ABD ziyareti karşılığında komşu İran gazı ile tek millet, 2 devlet dediğimiz Azeri gazı veya yok zamanlarda aldığımız Rus gazı dururken, onlardan çok daha pahalı olan ABD gazını almak, ancak “benzerlerimiz arasında kimden geri kalırız ki” düşüncesiyle saçma gelse de, açıklanabilir.
Bu saçma gelecek olan düşünce tarzı, bizim yıllardır ne olduğumuzu olduğu kadar, bundan sonra da ne olacağımızı da ispatlamış olmaktadır.
Sonuçta Milli ekonominin gereği olan yerli üretim yok edildiği için, yabancı ürünler yerli üretim damgası vurularak sofralarda yer alan ürünler olur, İthalata bağımlılık artırılır, akarsular ve ormanlar enerji bağımsızlığı adı altında yok edilerek tarım ve hayvancılık da öldürülmüş olur.
Ülke insanı ve özellikle tarım kesimini ayakta tutan çiftçiler, şehre göç ettirilerek köyler boşaltılır, köylerinde kalanlar ya işsizdir ya da, toprak ağaları ile endüstriyel tarım şirketlerinin patronlarınca, ağır sömürüyle çalıştırılır ve üretilen her bir değer, üretenden başkasının zenginliğine dönüşmüş olur.
Tıpkı pitonun kıskacında nefesi tükenen av gibi, emperyalizm aparatları eliyle ormanları yakılarak turizm, tarım ve sanayi alanı açılır, madenleri yurt dışına hammadde olarak pazarlanır, ülke ve milletin her geçen gün daha da daraltılır, olanlardan haberi olmayan insanlar ise, gelişme ve büyüme adına kendi maddi zenginliklerinin ellerinden kayıp gidişini izlerler.
Kuralların yalnızca güçlülerin lehine işlediği, liyakatin yerini kayırmaya bıraktığı, yasaları uygulaması beklenenler eliyle adalet terazisinin şaştığı az gelişmiş toplumlarda, ailelerin evsiz kalması, çocuklarının okullarına aç gitmesi ve emekliler ile sabit gelirlilerin sefaletle boğuşması kaçınılmaz olur.
Ve sonunda çağdaş emperyalizm kıskacına aldığı veya pençesine düşürdüğü toplumu maddi ve manevi varlığını yok ederek yutmuş olur.
Geriye yalnızca dışarıdan hâlâ canlı gibi görünse de, gerçekte iradesi felç olmuş, aidiyet duygusu ve değerleri silinmiş hatta sindirilmiş bir varlık kalır.
FARKINDA MIYIZ?
Bir de neyin esiri olduğunu bilmeden mankurtlaşanlar var.
Onlar için ülke, vatan, millet, din, diyanet ve siyasi bağımsızlık, çok da önemli değildir.
Önlerinde yiyecekleri bir lokma ekmek, sırtlarından bir hırka anlamına gelecek şekilde bir çuval saman eksik olmasın yeter.
Bundan kurtuluşun çaresi yok mu? Elbette var.