Elveda İvriz

.

Bahane tarlamız oldukça verimlidir. Zaman deriz, meşgale ederiz, yoğunluk deriz. Deriz de deriz… Kırk yıl sonra düşüyor yolum, çocukluğumun zamansız gençliğe dönüştüğü yere. Biz çocukluğunu, çocuk gibi yaşayamayan çocuklardık. Birden mi büyüdük, öyle mi olması gerekiyordu, yoksa öyle davranmamızın doğru olduğunun zoraki üzerimize giydirilmesi miydi, bilemiyorum.

Çocukluğumun ilk gidişindeki kadar heyecanlıyım. Bu bilinmezlikten değil, yaşanmışlıklarımın şahitleriyle karşılaşmanın, çocuksu yürek çırpıntısından. Her zerresini yudum yudum yaşadığım okulumun ve yerleşkesinin beni tanıyıp, tanıyamayacağı korkusunun, yürek çırpıntısından. Bilirim beni tanıyacak. Benim onları tanıdığım kadar. “Az mı kahrımızı çekti bizim? Vefalıdır, tanır.” diye umuyorum.

Yıllardır görüşmemiş iki kadim dostun karşılaştıklarında, bedenlerini doldurup taşıran ruh hâllerinin hepsi gelip çöreklenmiş yüreğime. Giriş kapısından içeriye umutla atıyorum adımlarımı. “Benim İvriz’im,” diye bağırarak; bekleyene, beklediğini sandığıma koşmak istiyorum.

Solda dersliklerimiz ve spor salonu; sağda yemekhane, yatakhane ve lokal. Hepsi ayakta. “Kırk yıl öncesi gibi.” diye düşünüyorum. Binlerce Anadolu yavrusunu yetiştirip, yurdun dört bir yanına umut olarak gönderen ana yerleşke. Diğer binalar bulanık birer silüet gibi duruyorlar arka tarafta. Yer aynı yer, binalar aynı binalar, okul aynı okul…

Anlamlandırmadığım, adlandıramadığım bir sessizlik, bir yalnızlık kaplamış her yeri. Asıl benim gözlerimin bulanıklaştığını, adımımı attıkça anımsıyorum. Binalar kırık dökük, binalar solgun, binalar yılgın ve ürkek bakıyorlar bana. Hiç de tanışmış gibi durmuyorlar. Makber her zaman durduğu yerde yok.

Ağaçlara, çiçeklere gözüm kayıyor. Hepsinin altında, arkasında mazimin izlerini arıyorum. Onların durumlarının da binalardan kalır yanı yok. Susuz, ilgisiz kalmışçasına boyunlarını bükmüşler. Ağaçlar kurumuş, çiçekler solmuş. Beklediğim canlı, neşeli, heyecanlı vuslat, bir türlü gerçekleşmiyor. Ne koşma, ne sarılma?

Nereden geldiğini bilmediğim bir baykuş sesi duyuyorum, ürperiyorum. Hayat durmuş, zaman akmıyor. Bir rüzgâr esiverse her şey toz olup uçacakmış gibi geliyor. Dokunsam bütün hayallerimle birlikte, geçmişimi yıkacak, yok edecekmişim gibi korkuyorum.

Burası İvriz, biliyorum burası aradığım yer. Ama burası benim İvriz’im değil. Birileri giderken içindeki bütün güzel hasretleri de alıp götürmüşler. Canını almışlar. Geriye boş, bomboş bir virane kalmış. Binalar küskün, ağaçlar küskün, çiçekler küskün, böcekler küskün… Ben küskünüm. Elveda İvriz. Elveda yaşanmışlıklarım ve hayallerim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

Yazarlar Haberleri