Duyular

Tunahan Dağaşan

Duyu organlarımın sınırlı olmasından anladım ki, insan acizdir. Havadaki toz zerresini göremeyen göz, kapının dışındaki sesi işitemeyen kulak bana aklımın da aynı şekilde her şeyi alamayacağını ve bir sınırının olduğunu gösterdi. Hem gösterdi ki, yaratılış da muazzam bir denge ve kusursuz bir işleyiş var; öyle ki kulak belirli eşikten fazlasını duysa göz nesneyi daha fazla görse irade, düşünce, akıl ve algıda sorunlar çıkacak.
Yaratılma cihetinden duyudaki bu sınır bir şeyin var olup olmadığı hususunda tam emin olamaz. Göz duvarın ardını göremez. Bu sebeple duvarın ardında bir şey olup olmadığını da bilemez. Kulak karıncanın adımının sesini duyamaz. Buradan da karıncanın adımının sesi olmadığı anlamı çıkmaz. Öyleyse duyu organlarının bir sınırı varsa ve bize gözüken eşya bizim duyularımıza yüklendiği ve belirlendiği ölçüde ise eşyanın her hali mümkündür. Biz belirli bir sınır içinde idrak edip şahit olmakta isek mucizeye şaşmak akla aykırı bir durumdur. Fizik ötesini aykırı ve saçma bulanların evvela kendi duyu organlarındaki sınıra bakması lazımdır. Şayet bu sınırı anlar ve idrak ederlerse ona bu sınırı verenin her şeyi yapmaya muktedir olduğunu görmemesi için inat etmesi gerekir.
Gözü bu kadar sınırlı gören, kulağı bu denli sınırlı duyan insanın aklının her şeyi çözebileceğine inanmasına şaşarım.
Bir nesne kendiliğinden kabuğundan anında soyulsa ve onun özü gözükse akıl buna şaşar. Çünkü aklın sınırları ölçüsünde bu nesne failsiz bir şekilde ortadan yarılıp soyulamaz. Bunun bir faili olmadan kendiliğinden soyulup yarılması nasıl mümkün olabilir diye düşünür. Burada akıl şaşar, şaşırdığı nokta şöyle ki; duyu organlarının dimağına sınırlarının dışında bir iletilimidir. Korku, endişe ve şaşkınlık ile der ki; burada bir sihir ya da efsun var. Çünkü bunu benim aklım kabul

etmiyor. Çünkü duyu organlarımın sınırlarının dışında bir hadise cereyan etti. Failin gözükmemesini akıl failin olmamasına bağlar. Duyu organları ile idrak edemediği şeyi akıl inkâr etmek hususunda direnir.
Ben de derim ki; duyu organlarında bir sınır var ise ve eşya bize belirlenmiş ölçüde gözüküyor, bunun dışında onun özü, arkası ya da başka bir şekli gözükmüyor ise burada aslında var olan bu şekilleri aklımızın inkârının sebebi duyularımdaki sınır ve belirlenmişliktir. Ve bu sınır ve belirlenmişlikten dolayı o eşyanın bizim sınırımızın dışında da var olduğu, var olabileceği ya da değişip dönüşebileceği aşikârdır.
Zamana gelince zaman gene belirlenmiş bir misafirhanedir. İnsan zihni zamandan bağımsız düşünemez. Gene insan düşünürken zaman ve mekân mefhumları içinde düşünür. Zamanın yaratılmasına ve içinde mekânın yaratılmasına ve içinde insanın ve dünyanın yaratılıp hareket etmesine şaşırmıyor musun?

Bilgi en nihayetinde insanoğluna acziyetini gösterir. İlmin nihai amacı sanki insana acziyet ve cehaletini göstermesidir. İnsan kendi acizliğini ve cehaletini görmüyor. Bilgi ise ona daimi olarak bunu hatırlatıcıdır.
 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.