İnsan yalnızca kendi duygularını yaşayan bir varlık değildir; aynı zamanda hislerini çevresine yansıtan, görünmeyen bir yankı odası gibidir. Mutlu olduğunda ışığını paylaşır, üzgün olduğunda ise farkında olmadan karanlığını yayar. Çünkü duygular, tıpkı bir koku gibi, havaya karışır ve etrafındakileri etkiler.
Bir sabah gülümseyerek güne başlayan birinin selamı, bir başkasının ruhuna dokunabilir. Aynı şekilde, sessiz ama asık bir yüz bile ortamın enerjisini düşürebilir. Ruh hâlimiz, sözlerimizden önce ulaşır karşımızdakine. Bu yüzden, farkında olalım ya da olmayalım, hepimiz birbirimizin duygusal iklimini şekillendiririz.
Bir çocuğun kahkahası nasıl bir odayı neşeye boğarsa, sürekli şikâyet eden birinin sesi de aynı hızla yorar, tüketir. Duygular bulaşır; hem güzel olanlar hem de yoranlar...
Bu yüzden önce kendimizle barışmalıyız. İçimizde fırtınalar koparken, dünyadan huzur beklemek haksızlıktır. Dünya, çoğu zaman iç dünyamızın yansımasıdır. İçeride ne varsa, dışarıya da o sızar.
Ne kadar farkında olursak, o kadar seçebiliriz:
Mutluluğu mu yayacağız, yoksa huzursuzluğu mu?
Belki de bugün kendimize küçük ama etkili bir soru sormalıyız:
“Ben bugün çevreme ne yayıyorum?”
Cevabımız sadece bizim değil, çevremizdekilerin de gününü belirleyecek. Çünkü her duygu bir tohumdur; hangi duyguyu ekersek, o duygunun filizleri büyür.
Unutma, mutluluk paylaştıkça çoğalır.
Negatiflik de aynı hızla büyür.
Ve bazen bir tebessüm, bir odanın havasını değiştirmeye yeter.