Düşündürecek Olaylar ve Tarihî Bir Oluşum!

Ahmet Güldağ
Bizdeki siyaset politikası, nedense siyasî tek parti devrinden sonra çoğalan partilerin kurulması ile…
Birbirinin soygunculuğu, demokrasi karşıtlığı ve sonunda da insan hakları üzerinde ki yanlışlıkları üzerinde slogan atmaktan geri kalınmadığını müşahede etmişiz ve etmekteyiz.
Yurdu ve halkına yarayış doktrinli programları öne çıkarabilmek varken “biz bunu daha iyi yapabiliriz” deyip, yapacakları doktrinleri açıklama yerine “Bizi iktidara getirin görürsünüz…” manasında söylevlerle oy toplamaya çalışırlar.
Batı hayranlığını elden bırakmayıp Osmanlı tarihimizi ve kültürümüze burun kıvırıp yermeye çalışanlar…
 Niteledikleri o Avrupa hatta Amerika da. Siyaset işlemi sadece seçimlere başlayış ve bitişte sona erip ertesi seçime kadar laf-ı güzergâhına bir sebep olmadıkça girilmezken…
Bizde “Yenilen pehlivan güreşe doymaz” Atasözünü perçinleştirircesine seçim sonuçlarının hemen ertesi…
Elitlerin, kendi dışında gördükleri sessiz ama hakikati bilip yurdun yararına olabileceğini tahmin etmelerine oy veren seçmen için “cahillerin, çobanların karnını kaşıyanların vb. oyu” gibi isnatsız ortama girenler ile kaybeden siyasi parti ilgilileri…
Hemen tekrar edilmesi ve biraz zaman geçince de yeniden seçime gidilmesi istemleri gırla gider.
Bunu isterken de yepyeni bir doktrin yerine. Birbirlerinin menfaatçiliği soygunculuğu, iş bilemezliği ağızlarından düşmez.
Halbu ki “Tencere dibin kara diyen kapağa seninki benden kara hesabı.” başkalarına “Ak değil kara..” derken, kendilerinin yaşam ve idarelerinde de çoook karalar olduğunu Millet bilmez veya unutmuş hayaline girerler.
Örneğin başkasını yererken, kendileri hakkında olan yolsuzluk olayları hatta altı aylık mı altı yaşında mı torunlarını sigortalı yaparken doğru işlem görürler.
Bumudur daha iyi idare yapabilme düsturu acaba?
Dünü bırakın. O batı dedikleri yerlerde böyle şeyler yapıl(a)maz iken. Asya’da oluşumlar olan ayakkabı atışlarına özenme kahramanlığı düşüncesi ola ki!
Konferans verenleri yumurta yağmuruna tutanlara arka çıkıp, tutuklananlar için “demokrasi anlayışları işte bu” derken kendilerine atılınca atanlara “faşistler” damgasını yerleştiriverirler.
“Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu” oluverdiğini kendileri asla göremezler…
***
Bilemiyorum. Ortalık karmaşalığı çıkaranlara arka çıkmalar ile onlara karşı fütursuzca karşıt vermeler ne zaman durulacak ve “huzur” gelecek?
Konuyu burada noktalayıp o irdelediğimiz Osmanlı günleri ile ilgili bir oluşumu sunayım sizlere.
***
Kılıcımızın Ağzı Kestikçe
Yavuz Sultan Selim pek sade giyinirmiş. Bunun sebebini soranlara:
“Süslü ve şaşaalı giyinmek külfetten başka bir şey değildir. Niçin boş yere bu külfete katlanayım?"cevabını vermiş..
Bir elbiseyi eskiyene kadar giyermiş. Böylece bütün devlet erkânı da böyle davranmak zorunda kalırmış.
Bir gün Venedik elçisinin İstanbul’a gelip huzuruna çıkacağı haberi gelmiş.
Bunun üzerine vezirler, üzerlerindeki hayli eskimiş elbiseleri değiştirme ihtiyacı hissederek Sadrazam aracılığıyla durumu Yavuz’a tedirginlikle de olsa bildirmişler.
Yavuz hiç kızmayıp "Münasiptir" demiş.
Elçinin geleceği gün vezirler, yeni esvaplarıyla padişahın huzuruna varmışlar. Ancak gördüklerine inanamayarak dehşetli bir hayrete düşmüşler!
Zira Yavuz yine üzerinde ki o eski elbiseleri ile gelmiş.
Tahtında oturmuş ve keskin kılıcını çekip tahtın basamağına koymuş.
Karşı pencereden vuran gün ışığı altında kılıcın parıltısı gözleri kamaştırıyormuş..
Bu durum karşısında bütün vezirler, üzerlerindeki görkemli elbiselerden utanıp şaşkın bir vaziyete düşmüşler.
 Görüşme bitip elçi dışarı çıktıktan sonra Yavuz, sadrazama bakarak:
"Paşa! Var elçiye sor, bizi nasıl bulmuşlar?" demiş.
Sadrazam, Padişahın emrini yerine getirip döndüğünde elçinin intibasını (etkisini) nakletmiş.
“Sultanım Venedik elçisinin: 'O Kılıcın parıltısı gözümü öyle aldı ki, kendilerini göremedim bile...' dedi” diyerek aktarmış
Yavuz tebessüm içinde sadrazama şahadet parmağı ile kılıcı göstererek:
"İşte kılıcımızın ağzı kestikçe, kâfirin gözü ondan asla ayrılamaz ve bizi görmez!
Ama Allah esirgesin, bir gün kesmez olur ve parlamazsa!.
O zaman küffar bizi hem hor görür, hem de tepeden bakar!.." demiş.
***
Ne dersiniz anlayana “sivrisinek saz…”
Sağlık ve esenlik içinde sevdiklerinizle yaşam dileğimle…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.