Çocukluk

Ayşe Aslı Duruk

Çocukluk… O en yalın ama en gizemli dönem. Hatıraların, unutulsa bile yer ettiği, bilincin altına itilip mıhlandığı ve kişiliğin büyük ölçüde şekillendiği zamanlar. Hakkında ne kadar çok şey yazılmış ve fikir yürütülmüş olsa da, herkesin ekleyebileceği birkaç şey daha vardır mutlaka, bu dönemle ilgili. O halde biz de öyle yapalım şimdi.

**

Büyüklerin, hakkınızda “ O şimdi bir şey anlamaz” demesine rağmen zekanın en keskin, aklın en parlak ve algıların en açık olduğu zaman dilimidir aslında, bu. Ağızda bıraktığı tadın bir ömür boyu hatırlanıp yad edildiği bir dilimdir.

**

Her şeyi ilk kez görüp deneyimlemek olsa gerek, zekayı, aklı ve algıyı öylesi keskin parlak ve açık yapan. Henüz dolup taşmamışlık, zaten daha hiç dolmamışlık ve hiç yorulmamış olmak olsa gerek, bütün deneyimlerin hiç eksiksiz birikmesinin sebebi. Birikimin ismini hatıra koyalım, bu yazıda. O, unutulsa bile aslında silinmeyen ama sadece bilincin gerisine, altına ve derinlerine itilen deneyimlere, ‘hatıralar’ diyelim. Diyorum ki, o hatıralardır, kişiliği büyük ölçüde şekillendiren. Hatıraların hatrı, sanıldığından daha büyüktür, yani. Çocukluk döneminin içine saklanan gizli bir el, geleceğe de yön veriyor, böylece.

**

Altın değerinde, bulunmaz ve eşsiz olan bu dönem hakkında sadece iki betim kullanabilecek olsaydım, yalınlıktan ve gizemden bahsederdim, en başta da dediğim gibi. Yalınlık; işin basitliği, çıplaklığı ve netliğinden ileri geliyor olmalı. Makyajsızlığından, sadeliğinden… Ne ise o olmanın ve olduğu gibi görünmenin, bu denli dibine ve köküne kadar yaşandığı başka hiçbir gün bulunmaz herhalde, bir kişinin hayatında. Yüzünüze bakadururken, tuvaletini altına -bezine- yapan küçük bir çocuğun içtenliğini, hesapsızlığını ve samimiyetini düşünün, mesela.

**

“Ben hesapsız ve olduğu gibi görünen birisiyim” diyen birinin asla kapışamayacağı ve önünde şapka çıkarması gereken bir kıyastır herhalde, bu. Henüz öğretilmemişlik ve sorumluluk yüklenmemişlik, başka hiçbir bünyenin üzerinde bu kadar kabul edilebilir ve hatta sevimli duramazdı, öyle değil mi? Yalınlık konusu elbette bir tuvalet örneğinden ibaret olamaz ama sayfadaki yerim müsaade ettiğince, en uç örneği verdim ki, etkili ve vurucu olsun, işte. Gerisini siz düşünün. Şu gizem kısmına değinmem gerek, şimdi.

**

Çocukluğun onca açıklığına ve şeffaflığına rağmen, gizemden bahsedebiliyor olmak bile abesle iştigal gibi görünse de, ortada bir gizem mevcuttur, evet. Bir kişinin yapıp ettiği, anlamsız ve açıklamasız gibi görünen bir durumla ilgili “Onun çocukluğuna inmek lazım” sözünün sık sık dillendirileceği kadar sezilmiş ve anlaşılmış bir gizemdir aslında bu, toplumun neredeyse tamamı tarafından. İçinde bulunduğumuz bilgi çağı, gizemin nerede, hangi yerde aranması gerektiğini bize öğretti yani, en azından.

**

Bu güzel. Kişiliğin şifresi ve esas kodları, o dönemin içinde aranmalıdır gerçekten de, o, her şeyin bir bir kaydolup, bilincin gerisine nakşolduğu dönemin içinde. Değil midir ki hayata yaklaşım ve onu ele alış biçimi de insanın kişiliğiyle yakından ilgilidir, o halde, bir çocuğun geleceğine yön verecek olan el de, o dönemin içinde bir yerlere gizlenmiştir işte, az önce dediğim gibi.

Diliyorum ki, çocukluğu oluşturan zaman dilimi, herkesin ağzında, anlatılmaz ama lezzetli bir tat bırakıyor olsun. O yalınlığı, biraz öğreti ve sorumluluğa rağmen koruyabilelim ve o dönemin gizleri, güzel izler bıraksın, yetişkinlik ve ilerleyen dönemlerde.

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.